Bölüm 15: Dördüncü

1.2K 97 16
                                    

&
Burası yolculuğumuzun sonuydu, tamam yolda bir iki aksilik olmuştu belki. Ama şehirde Rubrum bizi bulursa öldürecekti, ihanetin bedeli idamdı. Diğer yandan bu ıssız tepedeki küçük ev güvenli olacaktı. Tan kapıyı açıp, bana doğru eğildi "Önden bayanlar." O minicik evin kapısından, eğilerek içeri girdim. Kapı çok küçüktü. Ancak içerisi hiç küçük değildi. Devasa bir salona açılıyordu kapı. İçerisinin dışarısıyla olan orantısızlığı başımı döndürdü. Her yerde çeşitli bitkiler, şişeler, ilginç eşyalar vardı. Ben içeriye şaşkınlıkla bakınarak girerken "Hoşgeldiniz!" dedi bir ses.

Yaşlı bir kadındı bu. Boynuzları da saçları gibi ağırlaşmış bir Corniger. Açıkçası şaşırdım, evde bizden başkası olacağını bilmiyordum.

"Sen Nita olmalısın." yanımıza geldiğinde Tan ve ben eğilerek selam verdik. Tan, şaşkınlığıma karşılık verdi "Bizi misafir edecek."

Tan ve ben saygıdan eğilmiştik. Ama hemen ardımızdan giren Cantet ise, Corniger onun önünde eğilirken bize alaycı bir bakış attı. Yaşlı kadın, Cantet'in üstünlüğünü kabul ediyordu. Ne olmuş yani? Üstün ırk. Hafifçe içimi çektim. Tan'ın da suratı aslımıştı. Cantet koltuklardan birine kurulurken yaşlı kadın Tan'a doğru döndü "Kuyruklu! Madem burada kalacaksınız bir işe yara."

Corniger, Tan'ın eline bir dizi kitap tutuşturup, rafa dizmesini söylerken ben merakla bakıyordum. Cantet yine alaycı bir tavırla sırıtıyordu. "Misafirim ben be!" dedi Tan. Kitapları rafa bıraktı. "Düzgün diz. Annen de böyledi senin!" diye çıkıştı yaşlı kadın. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Tan söylenerek kitapları düzenlemeye başladı "Bu yüzden kimse ziyarete gelmiyor!"

Diğer yandan eve takılmıştım. Minicik bir evin içi kocamandı. Tamamen fizik kurallarına aykırıydı. Çeşit çeşit kitapla, değişik şeylerle doluydu. "Bu ev nasıl böyle?" diye sordum, merakımı yenemeyerek.

Cantet oturduğu koltuktan konuştu "Corniger'in gücü de bu. Şansına hep ruhu güçlü kişilere denk geliyorsun."

"Çok güzel değil mi? Büyük şeyleri küçük gösteren bie güç?" dedim. Gerçekten hoşuma gitmişti. Evi incelemeye başladım.

Sonra gözüm duvardaki bir tabloya takıldı. Tıpkı Rubrum'a benzeyen, kızıl dalgalı saçları ve kıvrık boynuzlarıyla genç bir kadının portresiydi bu. Hemen arkasında da tıpkı Turan'a benzeyen kahverengi dev bir kurt uzanmıştı. Tabii onun kanatları yoktu. Ayrıca Rubrum'un klan sembolü kurt olduğuna göre bu oldukça normal bir resimdi.

"Gençken pek güzeldim. Güçlerimi de beğendiğine göre." dedi, ne ara yanıma geldiğini anlayamadığım yaşlı kadın bana göz kırparak. Elimde olmadan "Bu... Rubrum değil mi?" dedim. Tan "O, Rubrum'un büyükannesi." diye seslendi, hala kitaplarla uğraşıyordu. Şaşkınlıkla kadına baktım. Oysa alakası yoktu. Boynuzlarının şekli biraz benziyordu belki. Sonra hatırladım; Rubrum kendi klanından sadece dört kişinin kaldığını söylemişti. Demek ki bu Corniger dördüncü kişiydi.

"Ben, Elatha Corniger'in torunuyum. Bu doğru, o kızılda benim torunum." diye onayladı yaşlı kadın. "Resimdeki benim, ama arkamdaki kurt temsili. Yani seninkinin aksine." Saç tellerimden birini koparıp ışığa doğru tuttu "Şimdi git bakalım, kurdunun da canı yanmış mı? Sonra onu da al gel."

Bir an nasıl açıklamam gerektiğini bilemedim. "Kurdum..." dedim "Nerede bilmiyorum."

"Ne biçim bir İrks, hayvanını çağıramaz." dedi yaşlı kadın. Kendimi kötü hissettim. Cantet araya girdi "Hafızasını fazla silmişler."

Corniger başıyla onayladı "Anlıyorum. Nita, dışarıda çiçekleri görmek ister misin?"

"Hangi çiçekleri?" dedim istemsizce. Ben gelirken çiçek falan görmemiştim. Hafızamın fazla silinmesinden çiçeklere nasıl geçtik anlayamamıştım.

&

Birden üstüme uçan bir şeyle sıçradım. Neredeyse yere düşüyordum. Bir refleks olarak o şeyi yakalamıştım. Ellerim arasında tuttuğum cisme baktım; bir kafatasıydı bu! Üstelik boynuzları vardı. Belli ki sahibi uzun zaman önce ölmüştü. Yaşlı kadın onu yavaşça elimden aldı. Midem kalkmıştı, onu benden aldığı için mutluydum.

"Arada uçar." dedi yaşlı kadın "Bu büyük babam, Elatha." Evet, boynuzlarından bunu anlayabiliyordum. Tan yanımıza geldi "Harika! Kurucu buymuş demek."

"Kuyruklu kitapları dizdin mi?" dedi Corniger.

"Evet..." diye inledi Tan.

"İyi git su getir. Burada çeşme var mı sanıyorsun!"

Tan suratını astı "Niye ben? Annemden alamadığın hırsını benden mi çıkarıyorsun?!"

Yaşlı kadın içini çekti, belli ki gerçekten öyle yapıyordu. Sonra birden bana döndü "İrks! Sen getir."

"Ben mi?!" dedim önce şaşkınlıkla, sonra kendimi toparladım. Bu kadın bizi evine misafir etmişti. Şehirde öldürülmek üzere aranan bizi, burada saklmayı kabul etmişti "Tabii ki getiririm." dedim ve eğilerek selam verdim.

Elime bir kova tutuşturup, kapıya yönlendirdi beni. "Ha?!" kendimi bir anda dışarıda bulmuştum.

"Bekle. Bende geliyorum." dedi Cantet, koltuktan sıkkın bir havayla kalkarken. Yanıma gelip kovayı elimden aldı ve kapıyı kapattı. Evden biraz uzaklaştığımızda Cantet bana doğru döndü "Sana önce git kurdunu getir dedi, sonra dışarıda çiçek var falan dedi. En son eline kova verdi. Seni ormana yollamak istediği bariz değil mi?"

"Bunun neden istesin ki?" dedim safça.

"Bilmiyorum. Ama bence, bu isteğini bilerek belli etti. Burada çiçek falan görmüyorum."

&

Yazar notu: Bu bölüm hiç içime sinmedi yaa :) Beğenmediyseniz özür dilerim. Ama bende beğenmedim.

ELATHA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin