Bölüm 3: Kubbe ve Şüphe

1.4K 117 5
                                    

***Bölüm 3: Düzenlendi.

Yatağın kenarına uzanmış, pencereden dışarısını seyrediyordum. Kubbe göğe kadar yükseliyordu. Aslında tam bir küreydi, ne uçarak ne de kazarak çıkmak mümkün değildi. Elatha'yı tamamen içine alıyordu. Hem kendi isteğimle buraya geldiğime göre çıkmakta istememeliyim değil mi? Dışarısını merak etmek bile suçtu sonuçta.

Kapı açılınca irkildim, düşüncelerime fazla dalmıştım. Cantet duştan çıkmıştı, kafasında bir havlu ve ıslak siyah saçlarıyla odama girdi.

"Yatak odamdan çıksana?! Banyomu da kullanma." diye çıkıştım ona. Resmen evime yerleşmişti.

"Kendi evime gitsem, anında bir şey gelir ve senin... Her neyse. Evime gitsem hemen geri dönmek zorunda kalacağım, burada yaşamaya karar verdim." şeklinde cevapladı Cantet, yüzsüz bir tavırla.

"Defol evimden!"

"İsterdim ama imkansız. Ancak sen evden çıkarsan bende peşinden gelirim, başka türlü çıkmam. "

İç çektim, sakinleşmeliydim. "Kanatlarını da yıkıyor musun?" dedim alayla. Karşılık olarak kafasındaki havluyu yere attı. "Al onu!" Diye bağırdım, sakin kalmak mümkün mü?!

Odadan çıkmadı, havluyu da almadı. Bende pencereme döndüm, ilgilenmezsem gider belki diye. Sonra cama bir el vurdu. Sadece el, toplam dört parmağı vardı. Kısa, şişman yapılı beyaz eldiven giyen bir el. Cama vurdu. Geri çekildim. Sonra beyaz bir surat belirdi, kıvır kıvır saçları vardı. Kırmızı kocaman sırıtan bir ağzı. Bir palyaço gibiydi. Korku filmlerinden kaçmış, ağzında bir sürü sivri dişi olan playaço. Eliyle bana pencereyi açmamı işaret etti. Sadece kafası ve eli vardı, hava da öylece asılı duruyordu. Hayır, pencereyi açmayacağım anlamında başımı sallayarak, arkamdaki Cantet'e döndüm. "C-cantet, baksana bi..." dedim, sesim titreyerek. Cama doğru bir baktı. Sonra ayağa kalkıp yanıma geldi. "Sen mutfağa falan git..." dedi. Sonra pencereye yöneldi. Bense aynen dediğini yaptım.

Cantet, o korkunç palyaço ile ne yaptı bilmiyorum. Ama ben içeri gidip koltuğa oturdum. Tam oturduğum anda biri kapıya vurdu. Ürkek bir şekilde kalkıp kapıya gittim. Açmayacaktım, sadece orada ne olduğunu anlamak istiyordum. Yavaşça aralıktan baktım. Küçük bir kızdı. Havada uçmuyordu ya da şeytani gözleri yoktu. Boynuzu veya kuyruğu da yoktu, benim gibi bir İrks'ti sanırım. Kapıyı açtım. Çok tatlı bir kızdı, en fazla beş yaşındaydı. Kabarık beyaz elbisesi, altın renkli bukleleri vardı. Masallardan fırlamış gibi görünüyordu. Gülümsüyordu. "Hey, merhaba." dedim, ona doğru eğilerek. "Komşu muyuz yoksa?" Kız bana cevap vermedi. Sadece gülümsemeye devam etti.

İşte o ann anlayıp hızla kapattım kapıyı, ama o benden hızlı davrandı. Kapı daha kapanmadan gördüm onu. Küçük tatlı bir kız değildi, tatlı değildi, küçükte değildi. Kapatıp kilitledim kapıyı ve sırtımı dayadım. Arkamdan kapıya vurduğunu hissedebiliyordum. Sesini de duyuyordum; tıslama benzeri, tiz bir sesi vardı.

Kapının kıralacağını düşünmeye başladığımda, kapıdaki sarsıntı durdu ve seste kesildi. "Nita, açabilirsin." dedi Cantet'in sesi, dışarıdan. Ne ara odamdan çıkıp, buraya geldi bilmiyordum. Kapıyı açtığımda ise şok oldum. Üzeri çiziklerle, diş ve tırnak izleriyle doluydu, kapının.

Cantet içeri girdi ve "İstersen düzeltirim." dedi benim şaşkın bakışlarıma karşılık. Kapıdaki tüm izler yavaşça kayboldu ve eski haline döndü.

Cantet koltuğa yayıldı. "işte bu yüzden burada kalıyorum. Boş bırakmaya gelemiyorsun."

"Neden, bu şeyler beni buluyor? Benden ne istiyorlar?!" Diye sordum yaşadığım şokun etkisiyle.

"Gecenin karanlığında bir ateş yakarsan bütün böcekler, sürüngenler, soğuk kanlı ne kadar canlı varsa hepsi ateşin sıcaklığına ve ışığına gelir. Sende kubbenin karanlığında ışık saçan bir şeysin sanırım." Cantet gözlerini üzerime sabitlemişti.

Korkuyla ona baktım. "Yani onları çekiyor muyum?"

Yüzünü hafifçe çattı. "Emin değilim; belki sen çekiyorsundur, belki de onları çeken bir başkası sana yönlendiriyordur."

"Tahmin edeyim, siyah bir ateş yakabiliyor." Anlamıştım.

"Aslında biraz zekisin değil mi? "

"Öyleyse Rubrum benden ne istiyor?"

"Şisssst. Kubbede yerin kulağı vardır. "

"Benden ne istiyorlar?!"

"Bilmiyorum. Sen kimsin?"

Birkaç saniyelik duraksamanın ardından iç geçirdim. "Bende bilmiyorum."

Onun yanına, koltuğun diğer ucuna oturdum. Hafızam, benden sildikleri şeyler. Yasak bile olsa merak ediyordum. Öğrenmek istiyordum. Yanımda oturan Alata'ya baktım. Üstün ırk, bu kadar yanımda duruyordu. Bir an göz teması kurduk ve ikimizde aynı anda kaçırdık gözlerimizi. "Yerin kulağı varsa bile sana söz, bir şey olmasına izin vermem. Bunun için burdayım değil mi?" bana bakmadan söylemişti. "Yani?" dedim, onun bana bakmayan gözlerine bakarak. "Yani her ne düşünüyorsan bana söyleyebilirsin. Bir şey olmayacak." İçimi okuyor gibi hissediyorum, sanki beni benden iyi tanıyormuş gibi. Düşüncelerimin yasak olduğunu bildiğini ama itiraf etsem de bir şey olmayacağını söylüyordu.

"Kubbe... " dedim, söylemekte karar kılarak. Beni koruyacağını söylemişti, gidip şikayet etmezdi herhalde. "Kubbeye kendi isteğimizle girdik değil mi? Her şeyden vazgeçtik burada olabilmek için. Öyleyse ben neden kendimi bir şey yapmak zorundaymışım gibi hissediyorum..."

Duymak istediği buymuş gibi başıyla onayladı. "Belki de yapman gerekiyordur. Ben bazı şeyleri bu şehirde öğrendim. Ama senin durumun farklı, şüphe ediyorsun."

"Sen etmiyor musun? "

"Anılarımızı istedikleri gibi silebiliyorlar, sadece kendi istediklerini hatırlamamıza izin veriyorlar. Silebiliyorlarsa değiştirebilirler de. Belki de bu kafamızdakiler hatıralarımız değil. Belki de değiştirdiler onları. "

Aklımdan geçen her cümle, varlığını kabul etmek istemediğim bir düşünce; onun ağzından çıkmıştı. Bu sözcüklerin sonu idamdı, hiç şüphesiz. Elatha, hainlere acımazdı. Ama bu böyle bir ihtimal olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

"Cantet, bizi buraya zorla sokmuş bile olabilirler. Değil ırkların 'eşitlikler şehri' bizimle oyun oynayan bir hapishane bile olabilir burası. "

Cantet koltuktan kalktı ve kapıya yöneldi. "Gidiyor musun?" dedim ona. Keşke 'hani kalacaktın?' deseydim. Hiçbir şey söylemeden kapıyı açtı. Sonra tam kapıda durdu "İşlerim var. Dönerim, korkma." Korkan ben miymişim?! Bozdu yine, egosu kubbeyi aşan mal.

Gitmeden önce son bir şey daha söyledi "Sana bir tavsiye vereyim. Dünyada ve Elatha da küçük ayrıntılar, büyük olayları temsil eder. Her şey birbirine bağlıdır. Sorgula. Sadece sorgula." 

***

ELATHA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin