Bölüm 20: Sorular

955 92 15
                                    

&

Kendimi, Corniger'in evinde bana ayrılmış odanın yumuşacık yatağına bıraktım. Saçma sapan ve berbat bir gün olmuştu, bu yaşadığım. Bir an önce uyuyup sabah yeni bir güne başlamak istiyordum. Üstüme çöken uykunun ağırlığı ile kapattım gözlerimi.

Ancak en fazla birkaç saniye sonra göz kapaklarım yeniden açıldı. Fark ettim ki; bu yalnız uyuyacağım ilk gecedi. Elatha'ya geldiğimden beri hep Cantet vardı. Kabul etmek zorundayım, ben sadece o varken cesurdum. Onun olmadığı tek gecede ise yanımda Turan vardı. Kimse yokken kendimi koruyamam, biliyorum. Orada her ne varsa benim için gelecek, onu da biliyorum. Evet, biri beni kanatlarının altına almalı. Ne kadar yorgun olursam olayım, uyuyamazdım. Düşündükçe kalbim göğsümün içinde hızlanmış, soluk alış verişimi kesmişti. Kesik kesik soluyordum.

Sakinleşmeye çalışarak gözlerimi tavana diktim, gerçekten çok uykum vardı. Ancak uyumaya korkuyordum. Cantet de bunu önceden tahmin ettiğinden olmalı, bana 'yan odadayım' demişti. Ama yan odada bile olsa, gözlerimi kapattığım an karanlıktan yaratıklar fırlayacak ve beni bilmediğim yerlere götüreceklermiş gibi hissediyordum. Belki biraz tuhaf ama korkuyorum. Gerçekten uyumaktan korkuyorum. Yanlız kalmaktan ve gözlerimi kapatmaktanda...

Saatler birer birer geçti. Bir ara Cantet'in yanına gitmeyi düşündüm 'Benimle uyur musun?' Yapamadım tabii ki.

Son zamanlarda yaşadıklarımın yorgunluğuna ve kapanan göz kapaklarıma rağmen direniyordum. Ne zaman uykuya dalacak gibi olsam, düşüyormuş hissine kapılıp yatakta zıplıyordum. Korkuyordum ve bu beni uyutmayacak kadar güçlüydü.

Tavanı izlerken düşünmeye başladım. İlk gün Elatha'ya kendi isteğimizle geldiğimizi, burasının ırklar için eşitlik şehri olduğunu söylemişlerdi. Burada yaşamanın bedeli olarak hafızamı feda etmem gerektiğini... Burası ırklar için eşitlik şehri değil, Cantet'i her gören eğilip selam veriyor. Diğer yandan güvenli de değil, tuhaf yaratıklarla dolu. Hafızam; onu isteyerek kaybettiğimi de sanmıyorum. Arun... Bana burada olmadığımı ve bana zarar veremeyeceklerini söylemişti. Burada değilsem, neredeyim? Ama canım yanıyor, öyleyse burdayım. Gecenin bir yarısı gelen bir yaratık sol yanağımı elleriyle deşebiliyor. Yaratığın geldiği günü düşününce ürpersem de, bu bana zarar verebildiği anlamına gelir. Zarar verebiliyorlarsa buradayım. Belki de dalmaya korktuğum uyku gibidir; bir rüyanın içinde canım yanıyordur.

Sonra prens var... Dokuz yaşında bir çocuk. Rubrum'un küçük kardeşi. Ya onunla evlenmek zorunda kalsaydım? Şey, sanırım zorundaydım. Çünkü şimdi Rubrum beni bulursa öldürecek. O kadınla nasıl bir bağım var? Onu tanıdığımdan eminim, sadece bilmiyorum. Arun'u da tanıyorum ama onu da bilmiyorum. Nereye gitti ki o? Sürekli zaman yok deyip durdu; tuhaf değil mi? Zamanı durdurabilen birinin zamanı olmaması... Uçan kuşları havada asılı bırakabiliyordu, beni Rubrum'un önünden ve onca askerin yanından öylece çekip alabiliyordu. Ama sonuçta zamanı yoktu ve gitti. Artık yardımı olacağını sanmıyorum. Sahi, Arun giderken 'seninde geleceğin yere' demişti 'tamamen uyanınca' Neresi orası? Uyanmayı beklediğimden mi burayı bir rüya gibi görüyorum? Bu lanet olası şehrin bir çıkışı olmak zorunda değil mi? Yani nasıl girdik biz buraya, uyanacağız değil mi? Arun öyle söyledi... Ben, Cantet'e neden Arun'u anlatmadım?! Söylemem gerekir değil mi? Rubrum ile konuştuğumu da anlatmadım. Peki ya Tan? Bu soruların cevabını biliyor mu, onların tarafında mı? Oysa bize sizinleyim demişti. Cantet, ona güvenmiyor. Tan gerçekten ne kadar bizimle? Elatha'ya klk geldiğimdeadıma yapılan o davet, katliama dönüşmüştü ve Tan 'benim sayemde hayatta kaldınız.' demişti. Hainlere yardım etmenin bedeli de ölümdür. Rubrum onu cezalandırmış zaten. Sırtında çok derin kırbaç izleri vardı. Ama hani ölüm?

&

Mühür, çoğu şeyin anahtarı olmalı... O yaratıkları çekiyordu. Ancak mühür bende değilken de ormanda o şeylerin içine düştüm. Cantet onları ateş çekiyor demişti 'ya sen onları çekiyorsun ya da onları çeken biri sana yolluyor' Tamam ateş, siyah ateş. Ve buradan hatırladığım cümle 'suyun içinde ateş yanmaz' Arun, kafamı karıştırmaktan başka işe yaramadı. Birde Cantet'in mührü göle atması var. Gölde su olur değil mi? Düşündüğüm şeye bak, iyice manyak oldum. Ama Arun mührü gölün dibinde buldum demişti. Gölün dibinde ne işi varmış onun?! Cantet onu madem saklayacaktı niye oraya atmış?! Ve bana neden söylemedi?

Bir ara yüzmeye gitsem iyi olacak, sanırım. Aklıma Cantet'in gölde yüzüşü geldi. Yanaklarımın kızardığını hissettim. Cantet de sürekli 'göl' diyor 'bana bir şey olursa göle git'

Tamam, sakince düşünmeliyim. Cantet araya girdiğinde odaklanamıyorum. Elatha, tuhaf şeylerle dolu. Peki, onları mührü mü çekiyor, ben mi? Veya Rubrum mu yolluyor? Rubrum beni öldürtmek istiyor mu? Tabii ki istiyor, eğer Arun gelmese beni asacaktı. Ama ondan önce tahtını teklif etti. Kardeşiyle evlenmemi istedi. Arun ise ruhun gerçekten bağlanır diye kızdı. Gerçek? Sahte?

Her şeyin merkezinde mühür olduğuna eminim. Alata mührü. Kubbeye anılarımı bile sokamamışken o burada. Öyleyse o gerçek. Ama neden İrks mührü değil? Ve neden Cantet'in klanı? Neden özellikle o? Neden sorularım hep Cantet de takılı kalıyor?! Tamam, Tengu Klanı'nın sembolü karga. Turan da yarı karga değil mi? Demek ki bende Alata kanı var, bu hem mührü hemde kurdumu açıklar. İyi de o zaman Rubrum niye sende benim kanımdan var desin? Belki de ben Alata ve Corniger kırmasıyım? İyi de soyadım İrks. Üç ırkın da kanını taşıyor olabilir miyim? Bu mümkün mü? Ah! Arun, zamanın olsaydı da anlatsaydın.

Kafam bir soruyla dolarken ve her soru bir başkasına yol açarken uyumuşum. Ancak uyuduğumda güneşin ilk ışıkları kubbeye düşmüştü ve bana kabus göstermekten başka işe yaramadı. Bir sürü kabus. Birinde Cantet'i gördüm, kanadı kopuyordu. Siyah alevler, tıpkı Tan'a olan gibi onun gibi sırtını kamçılıyordu. Tan'ın boynuzları vardı. Bir başka kabusumda gölde boğuluyordum. Bir başkasında da, aslında o pek kabus sayılmaz; Rubrum ile ben vardık. Küçüktük ve bir çayırlıkta çiçek topluyorduk. En fazla beş yaşında falandık. Ordan oraya koşuşturuyor, gülüyorduk. Ancak kendi küçüklüğümü de yukarıdan izliyordum. Arkamda siyah yavru bir köpek vardı. Peşimden zıplayarak koşuyordu. O Turan'sa bile kanatları yoktu. Küçük, huzur dolu bir manzaraydı bu. Cantet ile çiçek tarlasına düştüğümüzde yine aynı hatırayı izlemiştim, oradaki hayali kubbenin ardından. Aynı huzur ve mutluluk duyguları... Ama ben çok uzaklardan izliyordum ve huzurlu falan değildim. İçim sıkılıyordu, yanıyordum. Ciddi anlamda yanıyordum, ruhumu siyah alevler yakıyordu. Elatha kadar siyah.

&
Kendimi ani bir sarsıntıyla yerde buldum. Ellerimi boğazıma götürdüm ve derin bir soluk aldım. Yataktan düşmüştüm. Sadece buydu. Kabuslarımda beni boğan o siyah karaltı burada değildi. "Nita?!"

Odamın kapısı hızla açıldı, telaşla içeri dalan Cantet'e baktım. "Nita..." dedi, yerde oturan beni görüp sakinleşerek. Sonra gelip yanıma, yatağımın hemen yanına çöktü "Yataktan mı düştün? İyi misin?" elini omzuma koydu, cesaret vermek istiyordu sanki. Buna ihtiyacım olduğunu nereden biliyordu?!

"İyiyim." dedim, elimde olmadan gülümseyerek. Muhtemelen, bütün geceyi boşuna uykusuz geçirmiştim. Boşuna korkmuştum. Duyduğu ilk seste odama gelip, beni korumaya sonuna kadar hazır olduğunu belli etmişti. Bir şey olmasına izin vermeyecekti. Karanlıktan çıkan yaratıklar beni alamayacaktı. Dikkatle beni süzen simsiyah gözlerine döndüm. Gerçekten iyi olduğumdan emin olmak istiyor gibiydi. Gözlerimin dolduğunu hissettim. İyi falan değildim. "Cant..." bir hıçkırıkla yarım kaldı cümlem. "Anlamıyorum..." dedim, kendimi onun kolları arasına bırakarak. Hiçbir şey söylemedi, yoksa o da mı anlamıyordu? "Sadece... Sadece korkuyorum." dedim, onun sessizliğine karşılık. Bir süre ağladım, kendimi tutamıyordum. Ama bu sefer durmaya çalışmadım da zaten, ağlayabildiğim kadar ağladım. Öylece saçlarımı okşadı, nihayet ben biraz sakinleşince "Korkma." dedi. Belki de tüm söyleyebileceği buydu. Sonra, artık ağlamayan beni kendinden uzaklaştırdı "Yaşa, olur mu?" dedi "Anlamasan da, korksan da, yalnız da kalsan yaşa." Son bir kez baktım o siyah gözlere, tüm sorularım takılı kaldığı kişiydi o.

ELATHA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin