6. Bölüm: Savaş Kıran

110 19 0
                                    


Eve vardım. Ancak içimde tarif edemediğim bir boşluk duyuyordum. Geleceğimi kestirmeye çalışıyordum. Ben kimim? Neyim? Ne olacağım? Bundan sonra böyle mi devam edecek hayatım?


 İstanbul bana çok zorluk yaşatmıştı. Daha doğrusu içindeki insanlar... 

 Annem ben çok küçükken beni terk etmişti. Babam vardı ancak onu da hayatım boyunca görme sayım 5 veya 6 kere çünkü o da beni babaanneme, anneanneme , akrabalarıma bırakıp giderdi. Ben de akrabalarımın yanında düşe kalka büyüyüp bu zamana kadar gelmiştim.

Kimsem yoktu hiç kimsem... Ve sefalet içinde büyümüştüm hala milyonlarım da yoktu doğrusu. Ancak bunları dram konum yapmak istemiyordum. Hayatın zorlukları herkesi bir yerden vurur diyerek kendimi avutuyordum. Evde biraz oturduktan ve hayatın gerçekleri konulu düşüncelerimle yüzleştikten sonra dışarıda biraz yürümeye çıkacaktım çünkü evde bu düşünceler içinde delirmek üzereydim. Üzerime hiçbir şey almadım , soğuğun beni kendime getireceğini düşünüyordum. Ayakkabılarımı giyip ince bir elbise ile apartmandan çıktım.


 Utku'yu bir suredir görmüyordum büyük ihtimalle görev yeri değişmişti. Etrafı biraz daha keşfetmek amaçlı çevrede biraz yürüyüş yaptım .Şehri dağlar çevreliyordu ve oldukça soğuktu. Hava biraz iyi gelir diye üzerime mont almamış, beyaz ince bir elbise ile direkt lojmanın dışına atmıştım kendimi ancak hava içimde büyük bir pişmanlık yaşamama sebebiyet veriyordu.. 

Nasıl düşüncelere dalıp yürüdüysem merkezden bayağı uzaklaşmıştım. Ancak içimde hala olduğum yerden , insanlardan  uzaklaşma isteği vardı. Kendimden mi yaşadıklarımdan mi kaçıyordum bunu henüz anlayabilmiş değildim.  Asfalt yol bittiğinde taşlı, tozlu toprak bir yola geldim.. Yolun etrafı boşluk... Sadece boşluktu. Geriye baktığımda evler uzaktan dağın çevresine yamanmış gibi küçücük bir küme oluşturmuştu. Çevremde ne bir canlı ne bir insan ne bir çiçek gözüküyordu. Sadece yolun sonunda yaprakları dökülmüş kocaman  gövdesi olan ihtiyar bir ağaç duruyordu. Sadece bu ağaç vardı .Onun dışında ıssız çayırlık bir alandı .Toprak yolda yürümeye başladım. Toprak kokusunu almaya çalışıyordum toprağı hissetmek için beyaz spor ayakkabılarımı çıkardım. Tenim toprağa dokundukça huzur buluyordum. Bir anda hava karardı ve siyah bulutlar gökyüzünü kapladı. Yağmur hızlı bir şekilde bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Beyaz elbisem 2 dakika da sırılsıklam olmuştu. Üzerime de mont almamıştım bu yürüyüşün kısa süreceğini on görerek. Toprak kokusu burnuma daha da çok gelmeye başlayınca biraz olsun huzur duyuyordum. Ağacın altına gidip boylu boyunca uzanıp gökyüzünü izlemeye başladım. Bulutları ellerimle çizmeye başladım ve yağmurla buluşmuş toprağın kokusunu derin derin içime çektim. Doğal güzelliğin tadını çıkarıyordum. Sırılsıklam olmak ya da sonra ne olacağını düşünmek istemiyordum anin şimdinin tadını çıkarmak istiyordum. Bulutların parmağımla havada çizmeye başladım. Böyle bulutlara bakarken bir çizme sesi duydum. Bu ses  ilk başta uzaklardan geliyordu. Ancak yakınlaşmaya başlayınca titremeye başladım. Hatta şuan tam kulağımın dibindeydi ürkmenin etkisiyle kalp atışlarımı dizginleyemiyordum. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.. Ve...

Buradaydı..



O..



Tepemde dikilmiş. Benim gözlerimin içine içine bakıyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bir sürat ifadesi vardı. Karşımda aniden birini görünce irkildim ve hemen silkelenerek ayağa kalktım. Saçım başım göl olmuş beyaz elbise birazcık kirlenmişti. Yeşil gözler işte yine karşımdaydı. Üstünde yine üniforması vardı. Saçları yeni başlayan yağmurdan olsa gerek hafif nemli gözüküyordu. Benden bir açıklama bekliyor gibiydi. Ben de ona bakmaya ve soğuktan titremeye devam ettim ama bunu umursuyor gibi değildi.

GÜNEŞ'İN DOĞDUĞU YÖNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin