Hava iyice soğukluğunu hissettirmişti. Dükkanlar kapanmıştı. Sanırım saat 22.00 da burada hayat sakinliyordu. Yavaş yavaş arnavut kaldırımlı sokakta ilerliyordum. Birkaç bayi açıktı. Onların dükkanının ışığı beni rahatlattı. Biraz yürüdükten sonra küçük bir tabelada Papatya market yazısını gördüm. Çok mutlu olmuştum
-İnsan buna mı mutlu olacağım dememeliymiş.-Kapıdan içeri girdim. Kasada 45- 50 yaşlarında bir beyefendi vardı.
Başımla selâmladım.
-"iyi akşamlar"
-"iyi akşamlar buyrun"
-"Merhaba ben yeni taşındım buraya. Marketi bulmak biraz zor oldu." dedim samimi bir üslupla.
Adam benim yeni olduğumu anlamıştı . O yüzden yardımsever gözükmeye çalışarak;
-"Tabi buyrun her şey var markette ."dedi.Marketin içinde gezindim oldukça küçük şirin bir market gelmişti. Biraz rafları gezindim. Yemek yapmayı fazla bilmediğim için kahvaltılık ve bir kaç kolay yemek malzemesi aldım. Sonra aklıma alakasız bir Şekilde İstanbul geldi ve hemen bu düşünceyi silip içecek bakınmaya başladım. Markette kimse yoktu. Sakindi. Televizyon sesi marketteki sessiz havayı dağıtan tek araçtı.
İçecek bir şeyler almak için buzdolabına gidiyordum ki İçeri 3 tane yeşil üniformalı asker girdi. İçlerinden benden oldukça uzun bir asker dikkatimi çekti. Saçları kumral ve parlaktı. Kapının girişinde duran klimanın etkisiyle yüzüne sıcak vurmuş olmalı ki elini önce yüzüne götürüp sonra eliyle saçlarını geriye doğru taradı. Yanındaki askerler komutanım diyerek ona bir şeyler söylüyordu. Mesafe az olmasına rağmen duyamıyordum çünkü adama resmen bakıp kalmıştım. Sonra göz göze geldim. Yemyeşil gözler aniden bana çevrildi ve sert yüz hatlarını bozmadan gözlerimin içine baktı.
-O yeşil gözler üzerindeki üniformayla öyle uyumluydu ki ben gözlerimi çekmek için adeta savaşıyordum ve bu öyle güzel bir savaştı ki ben yenilmek istiyordum.-
Ben gözlerimi ayıramamıştım. O da 1 -2 saniye bakıp hemen gözlerini çevirdi. Normalde herhangi bir insanın bile gözünün içine 3 saniyeden fazla bakamazdım ama daha demin gözlerime ve beynime söz geçirememiştim.
Ondan sonra ben de silkelenip kendime geldim. Ne olmuştu bana böyle diye bir başımı kaşıyarak dolaptan bir soğuk çay alıp kasaya yaklaştım. Bana göre boyu oldukça uzun olan ve yeşil gözleri aklımı dağıtan asker kasadaki daha deminki beyefendiyle konuşuyordu. Diğer askerler de yanında onların konuşmasını dinliyordu. Beni görünce sustu ve eliyle işaret ederek
-"Buyur Hasan dayı sen hanımefendiye bak." dedi ve yüzünü dışarı çevirdi ve gözleriyle dışarıyı kontrol etmeye başladı .Afallamıştım. Sanki bir an önce çıksın gitsin şuna bakta der gibi konuştu. -Gibi değil bence öyle -
Ben de kaşlarımı hafifçe çatarak ve sakin bir ses tonuyla:
-"Benim bir acelem yok siz beyefendiyle ilgilenebilirsiniz." dedim.
Ardından marketin camından bakan gözleri bir anda bana döndü ama sert çehresi bu sefer daha da alev almıştı. Hafifçe kaşları çatılmıştı. Biraz bekledi derin bir nefes alarak ve oldukça yüksek bir ses ve ciddî bir tonla
- "Hanım efendi sizin aceleniz olmayabilir ama benim var ve ben müşteri değilim gördüğünüz gibi nöbetteyim ve Hasan Beyle de işim var anlatabiliyor muyum?"
Bu sözler ve bu yüksek ton üzerine gözlerim kısıldı 3- 4 saniye adamın saçlarına takılıp kaldım. Ama saçlarını beğendiğim için değil duruma şaşırdığım ve idrak etmeye çalıştığım içindi. Diğer askerler ve Hasan bey dediği adamında gözleri bana çevrilmişti. Bu sözleri söyleyen kişi de bana bakıyordu ama sinir olmuş bir şekilde. Gözlerimi sakince kapatıp ve nefesimi dışarı sesli bir şekilde vererek:
Aldıklarımı masanın üstüne koydum. Masanın üstünde sakızlar, şekerler vardı. Onlar dikkatimi çekti ve avuçlayarak da onları aldım. Sınırımı bir az olsun yatıştırır hem de çocuklara dağıtırım diye avuçlayabildiğim kadar avuçladım sakızları. Gözleriyle şaşkın bir şekilde ne yapmaya çalıştığıma bakıyordu. Ardından market sahibi samimi ve babacan bir üslupla:
- "Kızım bu kadar şekeri bir günde yeme mazallah dokunur ben diyeyim."
Ardından ben de gülümseyerek ve sanki daha deminki gerginlik hiç yaşanmamış gibi
- "Hepsini kendim yemeyeceğim elbette çocuklarıma götürüyorum demiştim. Ama burada öğrencilerimi kastettiğimi kimse anlamadı tabi. Market sahibi şaşkın bir şekilde-
"Maşallah senin çocuklar da 7-8 tane var heralde hiçte belli değil zapzayıf kızsın. Arkamda duran kumral saçlı asker de şaşırmıştı. Bana kaşlarını hafifçe çatmış bakıyordu. Diğer askerlerinde kaşları yukarıdaydı. Ardından bende onların bu şaşırmış ifadesini hiç bozmadım.
-"Olur mu ne 7 -8 i tam 40 -50 tane ben bile sayamıyorum." dedim.
Ardından herkes kaşlarını çatıp yüzüme doğru uzun uzun baktı ve tam birileri bir şey daha demeden ben;
-"Neyse sizin aceleniz vardı ben gidiyim iyi akşamlar." dedim ve çıktım. Kapıdan çıkarken marketin camından içeri doğru baktım ve market sahibi dahil hepsi bana bakıyordu.
Yolda yürümeye devam ettim. Yüzümde bir gülümseme vardı ama bunun nedenini çözemiyordum. Sonra aklıma daha deminki tartışma geldi ve gülümsemem soldu.
Kendi kendime:
İnanamıyorum sanki kötü bir şey söyledim çocuk gibi azarlandım resmen diyerek yolda ilerliyor ve ondan etkilendiğim için kendime kızıyordum. Aklımdaki bu düşünceleri silip kurt uluma seslerinin daha da yükseldiği sokaklarda hızlı hızlı yürüyerek lojmana ulaştım. Lojmanı görünce büyük bir nefes verdim. Demir kapıdan içeri girdim Utku bana meraklı bir ifadeyle bakıyordu ve hızlı adımlarla yanıma geldi.
-"Aman Pelin hocam nerde kaldınız sizi nasıl merak ettim." diyerek derin bir nefes verdi.
-"Geldim Utku. Merak etme iyiyim sadece henüz etrafı bilmediğim için biraz dolanmış olabilirim ama en sonunda gördüm marketi." diyerek ona gülümsedim.
-O da;
"Tamam o zaman bir sorun yoksa iyi geceler." dedi. Ben de sanki daha demin sokakta köpek ,kurt uluma seslerinden ürkmemişçesine sakince ve gülümseyerek;
-İyi akşamlar." diyerek yanından ayrıldım.
Bahçede kimse kalmamıştı. Apartmanların çoğunun ışıkları sönüktü. Hele benim kaldığım apartmanda hiç ışık yoktu. Zaten 3 kat vardı. Ortanca katta ben oturuyordum.
-Sanırım komşularımla tanışamayacağım- diyerek kendi kendime yürüdüm.
Bu kendi kendine konuşma olayına bir son vermeliydim. Çünkü bu aralar yalnızlıktan olsa gerek oldukça fazla yaşanıyordu bu durum. Apartmanın giriş kapısını açarak oldukça sessiz apartmanda içeri girip merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Kapımı açıp Kendimi sıcacık eve atmıştım.
-Ya çok aksiyonlu bir gece geçirdim ilk günden.
-Yine kendi kendime konuşmuştum ama buna takılmadım. Aldıklarımı hemen mutfağa götürdüm. Ancak hiç bir şey hazırlamaya mecalim kalmamıştı ve iştahım da kapanmıştı zaten. Salona geçip küçük boyutta ama bana yetecek televizyonun kumandasını üzerinden alıp televizyonu açtım ve üzerimi bir battaniye çekip televizyon izlemeye başladım.
Daha demin yaşadığım gerginliği düşünüyordum acaba beni niye tersledi itici bir insan gibi mi gözükmüştüm bu düşünceleri bir kenara bırakıp televizyonda hava durumunu gösteren haberi incelemeye başladım. Havanın önümüzdeki haftalarda soğuk ve oldukça kar yağışlı geçeceğini söylüyordu.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ'İN DOĞDUĞU YÖN
Dla nastolatkówO yeşil gözler üzerindeki üniformayla öyle uyumluydu ki dalıp gitmemek imkansız bir savaştı. Bu gözlere bakmamak için adeta savaşıyordum ve bu öyle güzel bir savaştı ki ben yenilmek istiyordum. Yüzbaşı Savaş Kıran ve Öğretmen Pelin Umay...