12 Mayıs Günü
Çevrede aldatıcı ruhlar mı uçuşuyor, yoksa kalbimdeki sıcak ilahi hayal gücü mü, etraftaki her şeyi bana cennet yapıyor, bilmiyorum. Hemen her yerin önünde bir kaynak var, beni büyüleyen bir kaynak, Melusine ve kız kardeşleri misali. Ufak bir tepeden aşağıya iniyor ve kendini bir kubbenin karşısında buluyorsun. Aşağı doğru inen yirmi kadar basamak seni en berrak suyun çıktığı o mermer kayaya ulaştırıyor. Yukarıdaki kenar duvarlarını oluşturan küçük duvar, alanı çepeçevre saran yüksek ağaçlar, yerin serinliği; bütün bunlarda bir ima, bir dehşet var. Orada bir saat oturmadığım gün yok. O sırada şehirden kızlar su almaya geliyorlar, eskiden kral kızlarının da bizzat yaptıkları en masum, en gerekli iş. Orada öyle otururken, ataerkil düşünce çevremde canlanıyor, nasıl da atalarımız çeşme başında görüşüp evleniyorlar ve çeşmelerin, nasıl da kaynakların çevresinde iyi ruhlar dolanıyor diye düşünüyorum. Ah, bunu hissetmeyen kimse, zorlu bir yaz günü yürüyüşünün ardından bir çeşmenin serinliğinde canına can katmış olamaz.
Goethe| Genç Werther'in Acıları
Küçük bir uyarı, Deniz Aytekin'in adı Atakan Aytekin olarak değiştirildi. Atakan kim demeyinn
†
Gözlerim, genzimin yanmasıyla birlikte açıldığında karanlığın farkındalığıyla birlikte uzandığım soğuk zeminden ellerimi yere yaslayarak kalktım. Ellerim ya da ayaklarım bağlı değildi. Önceliğim ellerimi çevremde gezdirip güvende olduğumdan emin olmaktı. “bir şey yok.” Kumsalın sesini duyduğumda derin bir nefes aldım.
Sesi tam sağımdan geliyordu. Onu görebilecekmişim gibi başımı ona çevirdiğimde yanıma yaklaştı. “Gelen giden olmadı mı?”
“Hayır” dediğinde ise anladığımı belirtircesine başımı salladım.
“Berbat bir nişancısın” başımı ona döndürdüğümde zifiri karanlıktan bir şey göremiyordum ama yanımdaki hareketini hissedebiliyordum. Kıkırdadı ve beni onayladı. “Maalesef”
Beraber gülmeye başladığımızda elimle yüzümü kapattım. “Sana güvendim.” kaşlarımı kaldırıp “öyle olmalı” dedim.
Yine birlikte gülmeye başladığımızda dışarıdan bakılan birisi için durumumuz oldukça deli saçmasıydı. Biz kaçırılmıştık ama nerede neden olduğumuzu bilmeden hunharca gülüyorduk. Bu kesinlikle normal değildi ve benim şuan normal olma gibi bir derdim yoktu.
Kapı açılıp içeriye ışık dolduğunda gözlerimi kapatıp ovuşturdum. Gözlerimi açıp ışığa alışmasını beklerken Kumsal yanıma yaklaşmıştı. Işığın kesilmesini sağlayan iki heybetli bedenle aynı anda ayağa kalktık.
“Size zarar vermeyeceğiz Asel Hanım, buyurun.”
“Sadece deneyin.” dedim kendimden emin, net sesimle. Kumsalla birlikte yanlarından geçip dar koridordan dar merdivenleri inerken peşimizden geliyorlardı. Merdivenin sonunda daha ferah ve aydınlık bir odaya çıktığımızda önümüzde beliren geniş cüsseli adam yol göstermek maksadıyla önümüzde yürümeye başladığında arkamızda ki adamlar da bizi takip ediyordu.
Odadan çıkmamızla birlikte normal bir evin koridorunu andıran koridoru sakin adımlarla arşınlayıp merdivenleri indik. Özel işlemeli trabzanlar zenginliği haykırıyordu. Patlamaya hazır bir bomba gibi tetikte etrafı izlerken son merdivenleri de inip oldukça büyük bir salona çıktık. Geniş oturma gruplarının olduğu salonun duvarları tavandan zemine camdı. Dışarıdan gelen ışık günün ilk saatleri olduğunun habercisiydi. Bahçeye açılan kapının önünde sırtı dönük dışarıyı izleyen cüsseli beden salona girmemizle birlikte sakin hareketlerle döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Resim +18
ChickLitRuhunuz paramparçayken bile sevdikleriniz için çabalayabilir misiniz? O öyle yaptı. Önce ruhunu kaybetti sonra umudunu... Umut diye bir şey yoktu. Hissedilen tek şey ihanet ve acı... Sonra karşısına bir adam çıktı. Kalbi en az ruhu kadar güzel... Ku...