Selam, nasılsınız?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar...
❤
&
Hayatın iyileri ve kötüleri vardır. Bizler bile aslında birileri için ya iyiyizdir, ya da kötü. İnsanlar içgüdülerine güvenip kötü olan kişilerden uzak dururlar. Benimde öyle yapmam gerekiyordu ama bilemiyordum, ayırt etmesi oldukça zordu. Hayatıma sayılı günler önce girmiş olan bir adamın iyi mi, yoksa uzak durmam gereken bir kötü mü olduğunu anlayamıyordum?
Kesinlikle iyi değildi, ama kötü de değildi. Sadece o'ydu. Miran'dı... Onun başka bir sıfatı yoktu.
Ben onu bu şekilde kabul etmiştim hayatıma. Evet belki mecburen bir araya gelmiş, hatta şuan ona göre mecburen yan yanaydık. Ama ben hiçbir şeye mecbur değildim. İstesem giderdim ve arkamda bir savaş başlatırdım ama şartlar benim için iyiyken, gerçekten iyi olduğunu bildiğim insanların ölmesini gerektiren hiçbir şey yoktu. Kimse Miran'ın ettiği birkaç aptalca sözün cezasını canıyla ödememeliydi. Ayrıca onlarla olmak bir yerde güzeldi de...
Kendime bile açıklayamadığım, saatlerce, günlerce düşünmekten kafayı yedirten bu his geçmiyordu. Kabul etmek akıl kârı değildi ama ben onların yanında olmayı seviyordum. Aile sıcaklığı nasıl bir şey bilmezdim, hiç tatmamıştım ama eğer o insanlarla aramızda olan bu şeye bir isim verecek olsaydım kesinlikle aile sıcaklığı derdim. Ben Kumsal'ı, İdil'i, Sinan'ı bu dünya üzerindeki herkesten çok daha yakın bulmuştum kendime. Miran bana böyle davranarak işleri zora sürmese bir ömür yanlarından ayrılmak istemezdim.
Yediğimiz midyelerin kabuklarını tekrar tepsiye koyarak diğer kayaya bıraktı Miran. Kayalara çarpan dalgalardan çıkan ses huzur vericiydi. Hiç gitmek istemiyordum buradan, bütün ömrümü burada, bu kayanın üzerinde, Miran'ın yanında geçirebilirdim.
Gözlerimi kapatarak büyük kayanın üzerine sırt üstü uzandım.
"Çok yorgunum," diye fısıldadım yorgunlukla. "Bu gece burada kalalım mı? Gitmeyelim." Dediğimde yanımda hissettiğim hareketlilikle yavaşça araladım gözlerimi.
Miran kollarını başının altına koymuş, ifadesiz yüzüyle gökyüzüne bakıyordu. Tatlı bir meltem saçlarını dağıtırken tekrar gözlerimi kapattım. Benden yaklaşık yirmi santim kadar uzağımdaydı, her zaman mesafe koyuyordu aramıza, herkesle arasına.
Artık vücudu o kadar alışmıştı ki insanlardan uzak durmaya, uyurken bile bozulmuyordu aramızdaki mesafe.
Parmağımda varlığını hissettiğim yüzüğü havaya kaldırarak inceledim. Büyük ama sade bir tek taştı. Diğer elimi de havaya kaldırarak çıkarttım ve alyansın içine baktım.
İçinde yazan yazıyla hafifçe kaşlarımı çattım. Ne demekti ki bu?
Ölüm Kelebeği...
Ve iç içe geçmiş iki tane M harfi.
Bunlar isimlerimizin baş harfini temsil ediyordu, peki ya Ölüm Kelebeği? Bu yazı içimde garip garip duyguların alevlenmesine neden olmuştu.
"Miran?" Dedim yüzükten gözlerimi ayırmayarak. Duyduğunu belirten bir "Hı," sesi çıkarttı.
"Alyansımda neden Ölüm Kelebeği yazıyor?" Diye sordum başımı ona doğru çevirerek. Bakışlarını bana değdirmeden dudaklarını araladı.
"Düşün," diyerek bana doğru döndürdü başını. Gecenin karanlığına meydan okuyan yeşil, kısık gözleri gözlerime dokundu. "Belki bulursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Kelebeği
Teen Fiction"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide biliyorum." Utanmam gerekiyordu belki ama utanmamıştım çünkü ben bunu yapmak zorundaydım. "Bana ne...