Seellaamm! Günün üçüncü bölümünü de atıyorum, atamadığım zamanların telafisi olsun...
Sizde minnoş bir tanecik yıldıza dokunur musunuz??? Keyifli okumalar.💖
&
Miran yardım için Toprak'a seslenen Kumsalı'n yanına gittiğinde tek başıma kalmıştım. Rüzgâr hızlanarak saçlarımı dağıtmaya başlamıştı. İçimde bitecek olduğunu bildiğim bir huzur vardı.
Yavaşça sağ tarafıma dönerek Kumsal'ın oltasını ayarlayan Miran'a baktım. Kumsal gülerek bir şeyler anlatıyordu ona. O ise çok önemli bir iş yapıyormuş gibi oltayla uğraşmasına rağmen arada Kumsal'ın yüzüne bakarak dinlediğini göstermeyi ihmal etmiyordu.
Sanırım bir şekilde Kumsal'a öfkesini unutturmuştu. Ya da Kumsal çok heyecanlı bir şey anlattığı için birkaç dakikalığına her şeyi unutmayı seçmişti. Arada yapıyordu bunu, anlattıktan sonra kaldığı yerden devam ediyordu küsmeye.
Gözlerim arkalarında oturan İdil ve Sinan'a kaydı. Sinan, İdil'in fotoğrafını çekiyordu. Tamamen onlara doğru dönerek izlemeye devam ettim. Birkaç değişik poz veren İdil bakmak için Sinan'ın yanına gittiğinde Sinan telefonu havaya kaldırdı. İdil gülerek almaya çalışırken Sinan onu kolundan tutarak kendisine çevirdi ve sarıldı.
Benim bile dudaklarım şaşkınlıkla ayrılırken İdil garip bir yüz ifadesiyle ona bakıyordu. Sinan havada duran telefonu kendisine doğru çevirerek bir tane daha fotoğraf çekti. Telefonu İdil'in eline tutuşturarak saçlarını karıştırdıktan sonra yanından ayrıldı.
İdil arkasından gülerek bakıyordu. Benimde yüzümde ister istemez bir tebessüm oluşmuştu. Bu kadar çok yakışmalarına rağmen o kadar zordu ki önlerindeki engeller. Kendi derdim yetmezmiş gibi birde onlar için üzülüyordum. İdil'in duyguları belliydi ama ya Sinan? Merak ediyordum ne hissettiğini.
Dakikalarca tek başıma bekledim bir balık tutabilmek için. Sonra dakikalar saatlere dönüştü. Artık sıkılmıştım bu bekleme işinden. Oltayı kayanın yarılmış olduğu bir köşeye sabitleyerek aşağıya indim.
Yavaş adımlarım Sinan'ın olduğu tarafa doğru ilerledi. Tek başına bir kayanın üzerine oturmuş gölü izliyordu. Yanına giderek oturdum. "Naber?"
"İyi." Dedi tam aksini söyleyen ses tonuyla.
"Neye sıkıldı canın?"
"Sıkıldığını nereden çıkarttın?" Diyerek keyifsiz bir ifadeyle bana baktı. Gülerek yüzünü avucumun içine alıp sıktırdım. "İşte bu huysuz yüzünden." Dediğimde kendini geriye çekerek zorla gülümsedi.
"Usb yüzünden mi? Baktın mı usb'ye?"
Kaşlarını çatarak geri önüne döndüğünde yutkunmuştu. Sanırım doğru bir noktaya değinmiştim. "Sinan?" Diye yineledim sorumu cevap alamayınca.
"Baktım ama öyle bir şey yoktu, yanlış usb vermişsin." Dediğinde benimde kaşlarım aynı hızla çatıldı. "Nasıl?" Dedim şaşkınlıkla. "Yanlış usb vermiş olma ihtimalim yok ki. Başka bir usb yoktu bende."
"Miran'ınkiyle karışmış." Dedi. Kesin odada kalemlik düştüğünde karışmıştı. Eyvah! Miran biliyor muydu bu usb işini? Ona söylemediğim için kızardı kesin. "Miran'ın haberi var mı?"
"Bilmem." Dedi umursamazca.
"Sinan doğru düzgün konuşsana. Neyin var?!" Sitemle söyledilerimden sonra oflayarak başını bana çevirdi.
"Söyle Mehir, ne istiyorsun?" Öfkeli sesini yadırgayarak kendimi geriye çektim. Yanlış bir şey mi yapmıştım? Neden kızıyordu?
"Bir şey istemiyorum ama sen bugün garipsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Kelebeği
Ficção Adolescente"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide biliyorum." Utanmam gerekiyordu belki ama utanmamıştım çünkü ben bunu yapmak zorundaydım. "Bana ne...