Selamm!
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, keyifli okumalar...
🦋🦋🦋
İlk başlarda saçlarım dağıtan o meltem, şimdi yüreğimdeki yangını büyütüyordu. Derin bir sızı yayıldı bütün vücudumda. Bir sis tabakası gibi göz bebeklerimi kaplayan yaşlar, onun bakışlarıyla karşılaşınca dondular.
Üşüdüm... Bir ilk daha yaşandı kalbimde. Ben ilk kez Miran'ın bakışları karşısında tir tir titredim. İnsan alev topunun karşısında tireyebilir miydi? Bakışları alev alev yanıyordu. Sıcaktı, yakacaktı...
Yanacaktık... Dondurmaması gerekiyordu.
Bir şey söylemek gelmedi içimden. Baktım sadece, konuşmamı istercesine gözlerime bakan yeşilliklere. Soğuk bir kalpte heba olacaktım, hissediyordum. Durdurmak istiyordum kendimi, şimdi, şuan.
Belki silah ve kan görmeye birazda olsa alışmıştım önceki hayatımdan. Ama ben silah tutan bir eli tutmak istememiştim daha önce. Ben acımasız bir kalpte yaşamayı aklımdan bile geçirmemiştim.
Peki ben? Bende dokunmuştum o silaha. Kendim için...
Benim asıl sorunum onun silah tutması falan değildi. Neydi biliyor musunuz? Yıllarca beni ve kendisini perişan eden, annemin yanlış kişiye olan gurursuz aşkı.
Aşkı kötü bellememdi.
Büyük bir çelişkideydim. Annem gözlerimin önüne geldikçe nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Aşkını karşısındakine gösterme çabaları... Kendisine olan saygısını yitirmişti. Aşk korkunç bir şeydi; sevmeyi bilmeyen kalplerde yaşandığında.
Aralanmış olan dudaklarımı kapatarak arkamı döndüm. Düşmedi gözlerimdeki yaş. Sımsıkı tuttum! Ne karar vereceğimi bilmiyordum, bu yüzden akışına bırakacaktım. Her zaman yaptığım gibi. Düşünmeyecektim ve bir şeyler kendiliğinden yaşanana kadar Miran'dan uzak duracaktım.
Onun merhametini görmeden, vicdansızlığına tutunmayacaktım.
Birden bileğime dokunan parmaklarla durdum. Kalbim yine sözümü dinlemeyerek hızlandı. Hafif bir haraketle tekrar ona doğru döndüm.
"Sende mi kızdın bana?" Diye sordu çatık kaşlarıyla. Sesindeki ton hayal kırıklıklarının üzerini perdelemiş bir öfkeyle karışmıştı.
Ona kızmıyordum ben. Kendi hislerimin benimle bu kadar çelişmesine kızıyordum. Resmen kendimle savaş ediyordum. İki tarafta bana aitti, ama birisi kazanırsa yine ben kaybederdim. Usulca başımı iki yana salladım.
"Kızdım ama kendime."
Anlamadığını belli eden o gözlerden çektim bakışlarımı. Hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm ve odama çıktım. Kapıyı kilitledikten sonra tek bir adım daha atacak gücü kalmayan dizlerimi kırarak yere oturdum. Başımı dizlerimin arasına alarak sırtımı kapıya yasladım.
Ne hissetmem gerekiyordu? Hangisi doğruydu? Bir sürü kitap, dizi, film, müzik... Hepsi aşktan bahseder dururdu. Ama ya gördüklerim, yaşadıklarım. Yok sayamazdım ki onları.
Bütün aşklar aynı olmaz... Bütün aşklar, anneninki gibi değil!
Bütün aşklar aynı olmaz mıydı sahiden? Aşık değildim ona. Olur muydum bilmiyorum ama seviyordum. Kabul etmemek saçmalık olurdu böylesine kendini belli etmeye çalışan bu duyguyu. Kabul ediyordum, ben Miran'ı seviyordum. Bunun ağırlığı altında ölüyordum!
Uzunca bir süre öylece oturarak düşündüm. Boynum ağrıyınca dalmak üzere olduğum uykumu aralayarak yatağıma adımladım. Başımı yastığa koyar koymaz kapandı gözlerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Kelebeği
Novela Juvenil"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide biliyorum." Utanmam gerekiyordu belki ama utanmamıştım çünkü ben bunu yapmak zorundaydım. "Bana ne...