Kimsesizler mezarlığını kendisine yuva edinmiş bir kelebek gibi hissettiriyordu bu durumda olmak. Nereye baksam bir ölü, kimsesi yok, unutulmuş... Ama aslında birbirine tutunmuş. Bende onlara tutunmuşum. Belki iyiler belki kötüler ama sonuçta kimsesizler.
Talha da o mezarlıktaki bir ölüydü. Bir şeyler yaşamıştı kendi içinde, iyi veya kötü bir şeyler... Ama onu kabullenmek, onu yuvam bilmek benim için zordu.
"Ne olursa olsun..." dedi Miran kendisine hakim olmaya çalışarak. "O herif benim karıma o cehennemi yaşattı. Kendi cehennemini onun önüne serip yeniden nasıl yandığını seyrettiremem ona. Kumsal, onunla görüşmeyeceksin."
Kumsal bana doğru gelerek önümde diz çöktü ve ellerimden tuttu. Ne yapacağımı bilemiyordum.
"Mehir, çok özür dilerim. Seni anlayabiliyorum, gerçekten... Ama kendinde değilmiş. Kabullenmek benim içinde çok zor ama gerçekten pişman, yemin ediyorum. İyi birisi o."
"Siksinler onun iyiliğini. Gitsin başka yerde iyi insan olsun, bizim ailemizde ona yer yok."
"Onu seviyorum."
"Kumsal!" diye bağırdı Miran ve ikisinin ortasında olan Kaan onu korumak için Kumsal'a doğru eğildi.
"Sakin olun." dedi. Ses tonundan onunda bu ortamdan rahatsız olduğu belli oluyordu.
"Onu neden affetmiyorsun?" dedi Kumsal gözlerinden yaşlar süzülürken. "Herkes hata yapar. Sen nasıl annemi öldürmek konusunda mecbur kaldıysan, o da aynı çaresizlikteydi. Kendi iradesini kullanamıyordu. Ben seni affettim!"
"Kumsal!" dedim sert bir tonlamayla. Onu kimsenin üzmesine göz yumacak değildim. Bu kadarda değildi. Kumsal hızlıca yanımızdan uzaklaşırken peşinden gitmek istedim ama Miran elimi tuttu. "Kendini kaybetti." Hırsla konuşunca Miran beni kendisine doğru çekti.
"Sen sakin ol." diye mırıldandı kokumu içime çekerek.
"İyi misin?" diye sorduğumda usulca başını salladı.
"Mehir, bunlar doğru mu?" diye sordu Kaan. "Ya madem öyle neden bana söylemedin ki? Onu orada öldürürdüm!"
"Kolay olduğunu mu sanıyorsun?" dedi Miran ona bakmadan. Miran'a çok daha sıkı sarıldım.
"Yukarıya çıkalım mı?" diye sordum sessizce. Miran benimle beraber ayağa kalktığında beline sarıldım ve o da beni kollarıyla sarmalayarak yürüdü. Odamıza girdiğimizde burayı ne kadar özlediğimi farkettim. Burada uyumayı, güne Miran'ın yanında gözlerimi açmayı, balkona çıkıp etrafı seyretmeyi...
Gülümserken yatağa oturduk. Miran sırtını yatağın başlığına yasladı ve bende onun göğsüne yattım. Dudakları saçlarıma dokunurken onların kokusunu içine çektiğini biliyordum.
"Miran?" dedim sakince.
"Efendim?"
"Sen çok kıskançsın ya hani... Bizim bir kızımız olursa onu da böyle kıskanır mısın?"
"Tabi kıskanırım."
"Ama kısıtlamazsın dimi?"
"Şuraya bir kafes alırız, onun içinde büyütürüz. Bizden başka kimse göremez." deyince koluna vurdum.
"Pislikleşme!"
Gülerek ellerimi tuttu. "Şaka yapıyorum. Ama öyle etek falan... Bana ters."
"Miran kız adidas takım mı giysin? Oldu olacak elli kuruş da istesin."
"Giysin tabi. Mis gibi takım."
"Ya bana bak kıro, seni gebertirim!"
"Mehir kızımız milletin göz zevkini mi doyursun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Kelebeği
Teen Fiction"Sence dışardan bakınca silahını banyoda unutacak bir adama benziyor muyum?"dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Beni dinlediğinide biliyorum." Utanmam gerekiyordu belki ama utanmamıştım çünkü ben bunu yapmak zorundaydım. "Bana ne...