54.Bölüm-

15.8K 939 619
                                    

Merhabalar!

Keyifli okumalar...

Gözlerimdeki şaşkınlığı, yutkunuşumu, ürperen bedenimi saniye saniye izledi. Ama benim korkumu ve o anları yeniden hatırlamanın verdiği berbat hissi göremedi. Belkide gördü, umursamadı. Çünkü şuan beni buradan götürmek için hiçbir çaba vermediği gibi rahatca oturuyordu.

"Miran." dedim titreyen ellerimi birbirine kenetlerken.

"Senin için mısır sipariş ettim, yemek biraz uzayacak." Ciddi olamazdı, değil mi? Sertçe yeniden yutkundum.

"Gitmek istiyorum."

Gözleri kısılırken, "Burada olman gerekiyor." dedi. "Güzel bir gün olacağına söz veriyorum."

"Umrumda değil." dedim ve Kaan'a baktım. "Kaan, beni eve götürür müsün" Kaan'ın sorgulayan bakışları bizi bulurken Miran ona başını iki yana sallayınca geri önüne döndü ve sinirle dişlerimi sıktım. Ne yapmaya çalışıyordu? Gözlerim dolunca derin bir nefes alarak elini ellerimi tutmak için uzatınca ellerimi kucağıma çektim.

"Mehir."

Gözlerimi ondan çektiğim an ayağa kalkarak yanıma geldi ve sandalyemi benimle beraber geriye çekti. Beni kucağına aldığında ona kızmak istemiştim fakat zaten böyleyken bile bütün herkes bizi izlemişti, daha fazla etraftaki gözlerin odağı olmaya niyetim yoktu. Benimle beraber arka kapıdan terasa çıktı ve beni sandalyelerden birisine oturttu. Karşıma bir başka sandalye çekerek kendisi de oturmuştu.

"Bana güven artık." derken pekte sakin değildi. Sitemle konuşuyordu fakat sınırı aşmıyordu. "Seni tehlikeye atmam."

"Anlamıyorsun, tehlike sadece fiziksel olmuyor bazen." dedim titreyen sesimle. Elini uzatarak dolu gözlerimin altını sildi.

"Bu gece sadece gülümsemeni istiyorum ve sana söz veriyorum Mehir, kötü hiçbir şey olmayacak."

"O buraya gelecek diyorsun, bu zaten yeterince kötü." Sandalyemi hızlıca kendisine doğru çekti ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sağ eli saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken içimdeki telaşın azaldığını hissediyordum. "O zaman sadece bana bak, sadece beni gör. Bak kalbime, attığı sürece senin uğruna durmayı göze aldığını bil, rahat ol. Sen benim karımsın, gülümse."

Oldukça ciddi bir şekilde yüzüne bakarken elinin tersiyle hafifçe burnumun ucuna vurdu. "Suratsız Mehir'i hiç sevmedim."

"Al beni kucağına." dedim dudak büzerek. "Ayağım kırık benim."

"Biliyorum." derken gülümsemiş ve ayağa kalkmıştı. Kendimi yine onun kolları arasında bulunca ona çaktırmadan güldüm. Burada olmayı seviyordum, sırf bu yüzden alçımla birkaç ay daha yaşamayı kabul edebilirdim. Masaya döndüğümüzde Şira ve Derin'le karşılaştık. Onları görmekten ne kadar haz almıyor olsam da selam vererek masadaki yerlerimize geçtik.

Kaan Şira'dan olabildiğince uzak bir köşeye oturmuş öylece tabakları incelerken en az benim kadar bu ortamda olmak istemediği belliydi. "Ee Mehir?" dedi Şira elinde su dolu bardağı sallaya sallaya. Gözlerimi ona çevirdim. Fuşya renkli tulumuyla çok güzel göründüğünü kesinlikle inkar edemezdim ama ona sinir olmuştum bir kere. Gözlerim üzerindeyken samimi bir gülüş sergiledi. "Sen hep susacak mısın?"

"Hayır, siz gidince ailemle sohbet etmeyi düşünüyorum." dedim ve Şira buna bozulmak yerine gülümsemesini büyüttü. "Seninle sohbet etmek eğlencelidir eminim ki, eğer sadece aile fertlerinle konuşmuyorsan bir ara bana da zaman ayırır mısın?"

"Ayırır, tabii abiniz gibi onun canına kast etmeyeceksiniz." Cevap Kumsal'dan gelince Şira ona baktı. Kısa bir süre yüzündeki gülümseme yok oldu sandım ama hemen yeniden güldü. "Abim adına çok özür diliyorum tekrardan ama niyetimiz bu olsaydı şuan sizinle sizin masanızda konuşuyor olmazdık. Hem benim bu konularla alakam sıfır, sadece canım sıkılıyor diye geliyorum Derin'in yanında."

Ölüm Kelebeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin