Medya: Doğa Alin Korkmaz
DOĞA ALİN'İN DİLİNDEN
Uzun zamandır nefes almıyormuş gibi keskin ve derin bir nefes soludum ciğerlerime. Gözlerimi açmak istesem de beceremiyordum. Sakinleşmek adına derin bir nefes aldım zaten yapabildiğim tek şey nefes alıp vermekti!
Aradan geçen kısa sürenin ardından gözlerimi aralasam da görüntü net değildi.
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra, netleşen görüntü gri tavanı görmemi sağladı.
Gri tavan, siyah duvarlar, füme koltuklar ve geriye kalan tüm eşyaların koyu renk olduğu, kasvetli ama sade bir oda...
Yavaşça doğrulmaya çalıştığımda, bedenime giren keskin acı ile hafifçe suratımı buruşturdum. Uzun saçlarım omuzlarıma düşmüş bir vaziyette siyah çarşafların içinde yatıyordum. İçinde bulunduğum yatak tanıdık bir kokuya ev sahipliği yapıyordu. Aşinası olduğum, sevdiğim bir kokuya... Üzerimde, belime bol gelen gri bir eşofman, üzerimde ise yine bana bol gelen ince bir bluz.
Anıl'ın evinde olmadığım kesindi. Odaya son kez kısaca bir bakış attıktan sonra kapıyı sessizce açarak geniş koridora çıktım. Açık gri duvarların sağında karşılıklı iki kapı daha vardı. Diğer tarafta ise merdiven...
Merdivenlerden inerken sessiz olmaya dikkat ediyordum. Daha önce bu eve gelmiştim. Sahilde bayıldıktan sonra uyandığım evdi burası. Kimin olduğuna dair hiçbir fikrim olmasa da hangi odanın nerede olduğunu biliyordum.
Merdivenlerden indikten hemen sonra sola dönerek koridoru geçtikten sonra salona girdim. Salon boştu. Fakat koltuğun üzerinde siyah bir bileklik, masanın üzerinde ise kupanın içindeki yarım bardak kahve. Üzerinde tüten dumana bakılırsa, evde tek değildim.
Arkamı dönerek geldiğim yönün tam tersi yönüne giderek geniş ve sade mutfağa girdim. Mutfak masasını üzerinde yarıya kadar dolu bir sigara paketi ve kül tablasını doldurmuş, içilmiş sigaralar ve külleri...
Derin bir nefes alarak geriye doğru birkaç adım attım geri geri. Mutfak buram buram sigara kokuyordu. Arkamı aniden döndüğümde, birinin göğsüne çarparak geriye doğru sendeledim. Korkuyla alçak bir çığlık dökülse de dudaklarımdan, bu yerini acı dolu bir iniltiye bıraktı.
Ateş, gözlerimi kapatarak acı içinde inlemem üzerine endişeyle yaslandığı kapıdan ayrılarak, yüzümü avuçları içine aldı.
"İyi misin, Doğa!"
Dolmuş gözlerimi usulca açarak, kurumuş dudaklarımı ıslattım. Gözleri yeşillerimden bir an ayrılmazken, gözlerindeki endişe içimde bir şeylerin sızlamasına yol açtı...
"Korkma, iyiyim." Dudaklarımdan fısıltı gibi çıkan kelimeler onu ikna etmişe benzemiyordu. Beni, incitmekten korktuğu bir papatya gibi sakin ve narince kucağına almak istedi. Gözlerimin içine bakarak izin istiyordu adeta. Kollarımı boynuna doladığımda, bunun olumlu bir cevap olduğunu anlamıştı. Dikkatlice beni kucağına alarak ilerlemeye başladı. Başımı boynuna gömdüğümde içi kaplayan güven duygusu huzur vericiydi.
Kokusu, yatakta aldığım kokuyla aynıydı. Bu da onun yatağı hatta onun evi olduğunu anlamam için yetmişti.
Yine beni o odaya getirdiğinde, başımı boynundan kaldırdım. Yatağa bırakarak beni yanıma oturmuştu.
"İyi misin güzelim? Bir yerin ağrıyor mu?"
Sorusuna karşı başımı iki yana salladım.
"Aç mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa'nın Ateş'i
Teen FictionSoğuk bakışları yüzümün her bir miliminde dolaşıyordu. Kalbim, göğüs kafesimi parçalarcasına hızlı atıyordu. Kesik kesik aldığım nefesler, bana hiç yardımcı olmuyordu. İki elini de başımın yanına koymuş, kafasını da aramızda çok kısa bir mesafe kala...