Medya: Anıl Yıldırım
DOĞA ALİN'İN DİLİNDEN
Çınar Arslan...
Çınar Arslan...
Çınar Arslan...
Zihnimde savrulan isim, bedenimi etkisi altına almıştı. Kaskatı kesilmiş bedenim, tanımlayamadığım birçok duyguya ev sahipliği yapıyordu.
Melih buz gibi gözlerini bana kilitlemiş, beni izliyordu. Buzdan duvarlarının ardındaki düşündüklerini bilmek şöyle dursun, tahmin etmek bile imkansızdı. Lakin düşüneceğim son şey, Melih'in ne düşündüğüydü...
Arabaya binişim, yaşadıklarım ve ardından kendimi Ateş'in evinde buluşum...
Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, ben bile farkına varamamıştım. Tüm bu olanlar, iliklerime kadar titretiyordu beni.
Ateş, kolunu omuzlarıma dolayarak beni göğsüne yasladı. Hızlı ve sert kalp atışlarını duyabiliyordum. Kalp atışlarının bu denli hızlı ve sert olması, göğsüne yaslı bedenim mi yoksa göğsünün ortasına inen öfke ateşinden miydi, bilemedim.
Kapı iki kez naifçe tıklatıldıktan sonra Ateş'in 'Gir!' komutuyla kapı açıldı.
İçeriye giren, bizi girişte karşılayan genç ve gözlüklü kızdı. Yüzünde zoraki bir gülümseme yer edinmişti.
Gözleri ilk Melih'i, ardından Anıl'ı Son olarak Ateş ve beni bulduktan sonra tekrar bakışları Melih'e kaydı. Yanakları hafifçe kızarmıştı.
Ateş geçen süreden rahatsız olmuşçasına boğazını temizlediğinde, gözlüklü kız da kendini toparladı.
"Ateş Bey, Oğuz Bey'i çağırmıştınız. Müsaade ederseniz çağırayım mı?"
"Gelsin."
Genç kız odadan çıkmadan önce bir kez daha Melih'e bakarak gülümsedi. Melih'ten hoşlandığı çok belliydi ama Melih, kıza bu yönde bakıyor gibi görünmüyordu. Hatta kıza doğru düzgün baktığını bile düşünmüyordum...
Kapının tıklatılması ile düşüncelerimden uzaklaşarak sevgilimin omzumdaki elini tuttum.
Ateş'in komutuyla kapı aralandı ve içeri genç bir çocuk girdi.
Yirmili yaşlarda, oldukça heybetliydi. Çatık kaşları ile büyük bir biçimde uyumlu olan gözleri, kirpiklerinin ardından ışıldıyordu. Öfkeli bakışlarının odağı Ateş olsa da sahibinin başkası olduğu aşikardı.
Giydiği siyah gömlekten belli olan kasları, en ufak ani harekette gömleğin düğmelerini patlatacakmış gibi duruyordu. Öfkeli gözleri odadaki herkese değmiş, en son Ateş'in gözlerinde sabit kalmıştı. Ufak bir baş selamının ardından konuşmaya başladı.
"Beni çağırmışsınız Ateş Bey."
"Evet Oğuz. Sana ve diğerlerine bir görev vereceğim. Yönetim sende olacak. Diğerlerine de haber ver, hazır olun. Gün içinde size diğer bilgileri aktarırım."
Oğuz, keskin bakışlarını bir an olsun çekmeden dinliyordu Ateş'i. Ateş'in sözü biter bitmez başını bir kez olumlu anlamda sallayarak seri ve düzenli adımlarla odadan ayrıldı.
Oğuz'un çıkmasıyla başımı kaldırıp Ateş'e baktım. Ona baktığımı fark edip o da gözlerini bana döndürdü. Sıcacık ela gözleri, yeşillerimle buluştuğunda, yutkunma isteği hissettim. İçimde oluşan his karmaşasını göz ardı ederek fısıltıyla sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa'nın Ateş'i
Teen FictionSoğuk bakışları yüzümün her bir miliminde dolaşıyordu. Kalbim, göğüs kafesimi parçalarcasına hızlı atıyordu. Kesik kesik aldığım nefesler, bana hiç yardımcı olmuyordu. İki elini de başımın yanına koymuş, kafasını da aramızda çok kısa bir mesafe kala...