8. BÖLÜM: "FİLM İZLEYELİM Mİ?"

79 27 37
                                    

Medya: Can Kuzey

DOĞA ALİN'İN DİLİNDEN

"Can, artık şu paketi ver!"

"Kanka ama çok merak ediyorum. Ne var bu pakette?" sorusuna bir kez daha göz devirerek, peşinden koşmaya devam ettim. Benim peşimden de sırası ile Anıl, Melih ve Görkem geliyordu...

Şu an ne mi oluyor? Durun, hemen açıklıyorum. Sabah dolabımın oradan gelen poşet sesine uyandım. Gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda, dolabımın önünde denizkızlı pijamaları ile bir adet Can duruyordu. Ses çıkarmadan kalkıp yanına gittiğimde, abimin bana buraya gelirken verdiği -ve benim hem açmayı hem de varlığını unuttuğum- paket vardı. Usulca yanına çömeldiğimde beni hâlâ fark etmemişti. "Can, ne yapıyorsun?" dedim fısıldayarak. Bir anda tiz bir çığlık attı. Benim sesim dahi o kadar ince çıkmıyor be çocuk! Hızla Can'ın kafasına bastırmaya başladım. Can'ın tiz çığlığı ile Anıl benim odama ani bir giriş yaptı. Şaşkın bakışlarla bize bakarken, odaya Melih daldı. O da Anıl'ın tam arkasından kafasını uzatarak şaşkınca bize bakmaya başladı. Görkem'de koşarak odama daldığında, hızını alamayıp hızla Melih'in sırtına çarptı. Melih'te, Anıl'ın hemen arkasında olduğu için, o da Anıl'a çarptı. Anıl böyle bir darbeyi beklemediğinden dengesini sağlayamayarak yüz üstü yere düştü. Üzerine Melih, onun üzerine de Görkem... Ben şaşkınca onlara bakarken, Can benim boşluğumdan yararlanıp, paketi kaptığı gibi kahkaha atarak evin içinde depar atmaya başladı resmen. Ben de hızla peşinden gidince, bizimkiler de bana katıldı. Anıl, Can'a hem saydırıyor hem yakalamaya çalışıyordu. Yarım saattir de onun peşinden koşuyorduk işte anlayacağınız. Tazı gibi de hızlı koşuyordu mübarek!

Nefes nefese bir şekilde merdivenleri çıktıktan sonra, kendimi odama atabilmiştim sonunda. Kapıyı iki kez kilitleyerek, kendimi yüz üstü yatağa bıraktım. Nefeslerim düzene girdikten sonra, yavaşça yatakta oturur pozisyona geldim. Can'ı kandırarak, elinden zorla aldığımız paketi ellerim arasında çevirmeye başladım. Daha fazla dayanamayarak, hediye paketini özenle açtım. Küçüklüğümden beri gelen bir huyum vardı. Bu gibi hediye paketlerini katlar, özenle, onlar için ayırdığım kutumun içinde saklardım. Paketin içinden, kırmızı, üzerinde siyah bir kurdele olan, orta boyda dikdörtgen bir kutu çıktı. Kutuyu kulağıma yaklaştırarak, birkaç kez salladım. Tıkırtılar gelince merakıma yenik düşerek kutuyu açtım. En üstte açık mavi bir zarf duruyordu. Heyecanla zarfı açarak, içindeki kâğıdı okumaya koyuldum. Abimin el yazısı ile yazılmıştı.

'Yeşil Gözlü Güzel Cadı,

Gitmeye karar verdiğin gün, gece aniden odama girip "Abi, ben gideceğim." Dediğin an, beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Geçtin karşıma oturdun. "Abi, ben gitmek istiyorum. Artık burada duramıyorum. Anılarımın acı kokusu bu şehre sindi. Üzerime de sinmeden, gitmek istiyorum." Dedin. Nereye gideceğini sordum. İstanbul'a diyince beynime ikinci kurşun girdi. İçimden, "Ne diyor bu kız?" diye geçirdim. Oturduk seninle o gece sabaha kadar konuştuk. Ertesi gün de geçtin babamın karşısına, "Gideceğim." Dedin emin bir şekilde. O an seninle hem gurur duydum, hem bu kadar kararlı duruşun karşısında babamın itiraz edemeyeceğini bildiğim için üzüldüm. Babam seni kırmadı ve izin verdi. O gün, bütün gün düşündüm. Nasıl olur diye. Sonra Alp ve Aras'ı aradım. Onlar iki saat itiraz ederek kafamı şişirdiler. En sonunda Aras'tan mükemmel bir fikir çıktı. "Kardeşim, biz bu Cadı olmadan ne yaparız? Biz niye onunla gitmiyoruz?" dediği an, gözlerimden kalp, kafamın üzerinden ampul çıktığına yemin edebilirim. Aniden telefonu kapatıp, babamı aradım. O da zaten dünden razıymış. Hemen kabul etti. Anlayacağın Cadı, uzun lafın kısası, ben de seninle geliyorum. Fakat sen gittikten üç hafta sonra kadar geleceğim. Sen düzenini kendin kur, ayakların üzerinde dur istedim. Ben gelene kadar da beni özleme diye sana ufak bir sürpriz hazırladım. Umarım beğenirsin Güzel Gözlü Cadı'm...

Doğa'nın Ateş'iHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin