Medya: Anıl Yıldırım
YAZAR'IN DİLİNDEN
Genç kızın yeşillerini mesken belleyen gece gibi siyah gözler, korkusuzdu, tehlikeliydi, cesurdu...
Önce yeşillerini tutsaklaştırıyordu siyahlarına, ardından yeşillerini geçip benliğine iniyordu, oradan da ruhuna karışıyordu. Onu sarıyordu.
Siyah zincirlerini, yeşil gözlü kızın ruhunu dize getirmek için kullanıyordu.
Ormanlar dize gelir miydi?
Siyah hareli kız bilmiyordu, karşısındaki ormanın bu denli güçlü olduğunu, onu dize getiremeyeceğini. Bilmiyordu o ormanın alevlerini.
Bilmiyordu o ormanın katil olduğunu...
Siyah hareli kız gökyüzüydü, buluttu.
Kara bulutlar gözlerini hane bellemiş, hiç dağılmıyorlardı oradan.
Gökyüzünün maviliği onun tenine beyazlık olarak işlemişti.
Gözleri onu ele veriyordu.
Zekiliği, sinsiliği, usta gülümsemesi, güvenilmez harelerinin en koyu yeri...
Gökyüzüydü o.
Yeşil hareli kız ormandı, ağaçtı.
Ormanları gözlerini hane bellemiş, hiçbir ağaç kurumuyordu.
Ağaçların gövdelerinin rengi onun tenine işlemişti.
Gözleri onu ele veriyordu.
Zekiliği, masumluğu, saflığı, alevleri, güven veren harelerinin en yeşil yeri...
Ormandı o.
Gökyüzü, yağmur yağdırıyordu Ormana.
Fırtına kopturmuyor, zarar vermiyordu.
Sanki ona yardım etmek istiyordu.
Ormanlar alev alacaktı, biliyordu, ama dile getiremiyordu.
Ormanın içinde en sevdiğinin olduğunu, en sevdiğinin öleceğini biliyordu.
En sevdiği uğruna zarar verebilecek miydi bu güzel Ormana?
Genç kız siyah harelerden kurtardığında bakışlarını, yanındaki ela gözlü sevgilisi ona bakıyordu.
Genç adam anlıyordu bir şeyler olduğunu.
Ezbere biliyordu genç kızı. Yıllarca onu okumuş, onu bilmişti. Bu halleri onun doğallığına aykırıydı.
Genç kızın baktığı yere kısacık bir an bakmıştı ve anlamıştı.
Bu siyah hareli kızda bir şeyler vardı.
Genç adam, genç kızın elini usulca kavrayarak ona gülümsedi ve onu da beraberinde ayağa kaldırarak arabasına doğru ilerledi.
Genç kız, bahçeden çıkmadan önce arkasına dönüp bir kez daha o kıza baktı.
Siyah hareli kız, hâlâ ona bakıyordu.
Gökyüzü, Ormanın ona baktığını görünce olabildikçe içten bir gülümseme ile usulca elini salladı.
Ormanın en ortasında çakan bu şimşek, Gökyüzünün selamıydı Ormana.
Ormanın içi bu şimşeğin sesiyle yankılandı.
Orman korkar mıydı?
Hayır Orman korkmazdı.
Ama Ormanın içindeki, Gökyüzünün en sevdiği korkmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğa'nın Ateş'i
Roman pour AdolescentsSoğuk bakışları yüzümün her bir miliminde dolaşıyordu. Kalbim, göğüs kafesimi parçalarcasına hızlı atıyordu. Kesik kesik aldığım nefesler, bana hiç yardımcı olmuyordu. İki elini de başımın yanına koymuş, kafasını da aramızda çok kısa bir mesafe kala...