Dikkatle araladığı kapıdan sessizce içeri süzüldü Aziz. Pencereden vuran loş bir ışık odanın ortasına kadar uzanmaktaydı ancak. Gözlerinin karanlığa alışmasına izin verdikten sonra temkinli adımlarla yaklaştı genç adam, yatağın kenarına.
"Bu kez geciktin," diye fısıldadı İpar ya henüz uyanmıştı ya da hiç uyumamıştı. İkisi de hangi zamanı, nereyi kastettiğini çok iyi biliyordu. Geçmiş yüreğinde bir kez daha sancıdı genç adamın:
"Bazı adli işlemlerle ilgilenmem gerekti," diye açıkladı, bir kaç saat önce yaşanan korkunç olayları hatırlatmak istemiyordu.
O ne kadar özen gösterse de İpar açısından bu hiç mümkün değildi:
"Nezir Abi iyiymiş öyle mi?" diye sordu ailesinden aldığı bilgiyi teyit etmek isteyerek.
Yatağın hemen dibindeki sandalyeye yerleşti Aziz: "Evet," diye doğruladı. "Sayende."
"Ya Mesut?"
Boğuk ama kin dolu bir gülüş saldı dudaklarının arasından genç adam: "Kendisine gelmesi epey zaman alacak," dedi. "Ensesine indirdiğin tavadan sonra baban da onu iyice benzetmiş."
Kırık bir tebessüm belirdi dudağının kenarında İpar'ın: "Beter olsun," diye mırıldandı.
Ne söylese yetmeyeceğini bilerek sustu Aziz. Genç kadının vücudundaki her yara kendi bedeninde sancıyordu sanki. Mesut'un verdiği zarar, seneler evvel kendisinin verdiği zararın acı anılarını yeniden hortlatmıştı. Hele bir de yanan bileğin daha önce kırılan bilek olduğunu öğrendiğinde cehennemin dipsiz kuyularına düşmüş gibi hissetmişti. İşin gerçeği hâlâ da orada debelenip duruyor, gerçekliği yakalayamıyordu bir türlü.
Yüz hatlarını seçemese bile onun ruh halini ve nedenlerini kavramakta hiç güçlük çekmemişti İpar:
"Üzülme," dedi yattığı yerden izlediği adamın ıstırabına daha fazla dayanamayarak. "Senin suçun değil. Bu sefer değil."
Son cümleyle irkildi Aziz: "Kendimi hiç affetmedim, affetmeyeceğim de," diye itiraf etti. İlk kez bu kadar samimiydi aslında hem kendisine hem karşısındakine.
"Affetme zaten," dedi İpar da doğrudan, üslup gözetecek halde değildi. "Ben de affedemiyorum."
Daha fazlasını hak ettiğini bilen adam suçlulukla başını eğerek kabullendi söylenenleri. Buna mukabil fazla sürmeyen sessizliğin ardından tekrar konuştu genç kadın:
"Ama yine de," dedi güvenle, "kasten yaptığını hiç düşünmedim."
Aziz inanamadı, duyduklarına inanamadı Sevgili Okur. Derken aklına İpar'ın o olaydan sonra okul yönetimine, müfettişlere ve muhatap iki aileye de sürekli bunun bir kaza olduğunu söylediği geldi.
"Nasıl, bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu isyanla, 17 yaşına geri dönmüştü sanki. "Ben bile kendimden emin değilken sen nasıl bu kadar emin olabiliyorsun İpar?"
Defalarca sormasına rağmen asla cevabını öğrenemediği bir soruydu bu ve nitekim tekrarlamaktan yine kendisini alamamıştı. Nasıl bu kadar emin olabiliyordu?
Fakat bu kez beklenmedik bir şey oldu ve İpar karşılık verdi: "Çünkü," dedi, adamın karanlıkta bulduğu gözlerine pırıltılarla donanmış mavi gözlerini sabitlerken, "aksini kalbim kabul etmiyor."
Aslına bakarsan Sevgili Okur; bu da İpar'ın en büyük itirafıydı ve hem Aziz'i hem de Aziz'in hayatını kökünden değiştirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEMİZLİKÇİ PRENSES (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)
Romance"Sen de kimsin!" diye höykürdü adam, korku ve şaşkınlıktan kavanoz dibi kadar irileşmiş mavi gözlerin tepesinden. Soluğu bir yerlerine kaçan genç kadın: "temizlikçi... prenses..." diye fısıldayabildi ancak kesik kesik. Kahretsin ki çok fena bir pozi...