Ceketimin fermuarını çekerken arkamdaki durak taksisinin siyah bereli sıska şoförü yoluna devam etti. Belki sabaha kadar çalışacak sabahın ilk ışıklarında evine gidecekti. Okuttuğu bir çocuğu varmıydı acaba?
Hiç tanımadığım adamın hayatını düşünmeyi bırakıp önümdeki hiç tanımadığım başka birinin evine, yağan yağmurun oluşturduğu küçük su birikintilerinde bir kaç saniyeliğine izimi bırakarak ilerledim.
Sabah ikinci dersten çıktıktan sonra kampüsün bahçesinde otururken yanıma gelen bir çocuk beni bu gece ki partisine davet etmişti. Aslında o zaman gitmeyeceğimden emindim ki teklifini hiç düşünmeden reddetmiştim. Ne olduysa o konuşmanın üzerinden saatler geçtikçe içimden bir ses bu partiye gitmemi söylüyordu. Yarım saat önce evimde kitabımın son sayfalarını okurken gelmeye karar verdim. Esiri olduğum hislerin pençesinden anca buraya gelerek kurtulabileğimi biliyordum. Son paragraflarını okuduğum kitabımı dahi bitirmeden çıktım evden.
Bahçeyi geçip kapıya geldiğimde içerideki müzik sesi bu gece burada olmamam gerektiğini yüzüme vuruyordu resmen. Derin bir nefes alırken kolumda ki camına bir kaç minik damla düşen saatime baktım. Saatin on ikiye geldiğini görünce aldığım nefesi sıkıntı ile verirken aralık kapıyı kendim geçebileceğim kadar açıp içeri girdim.
Eşikten geçtiğim andan itibaren yüreğimde hissettiğim duygular daha da yoğunlaştı. Evin sahibi büyük bir ihyitimalle zenginliğini sergilemek için girişi beyaz ve altın renginde dekore etmişti. Kapının iki yanına yerleştirdiği putlara benzettiğim iki heykel evin koruyucularıydı sanki. Putların sırtımdaki bakışlarını hissederek ilerledim. Geniş bir kapıdan geçtiğimde kalabalığın içinde dikkat çekmeyişim beni rahatlattı.
Bazı insanlar dans ederken bazıları ise müziğin yüksek sesi el verdiği kadar kendi aralarında muhabbet ediyordu. Kapının önünde içeriyi kısa bir gözlemledikten sonra kalabalığa karışmadan kenardan kenardan sessizce bir köşeye geçip burada olma amacımı çözene kadar beklemeyi düşünürken duyduğum ses bu gecenin benim için çok zor geçeceğinin canlı kanıtı gibiydi.
"Gözlerime inanamıyorum?" Sesin geldiği yöne döndüm hemen. Konuşan, bu gün okulda beni buraya davet eden o çocuktu.
Kaşlarımı çatıp "O niye?" diye kısaca sordum. Konuşmayı hiç sevmezdim.
"Yani bu gün seni davet ederken geleceğini hiç düşünmemiştim. Yani bundan önceki ortamlara davet edildiğin halde girmediğin için... Şaşırdım." Ardı arkasına yaptığı açıklamaları dinlerken yavaş yavaş attığım adımlarıma eşlik ediyordu.
Ben geçebileceğim sakin bir yer ararken adını dahi bilmediğim partinin sahibi çocuk konuşmasına ara vermeden devam etti. Aslında onu dinlemeyi az önce bırakmıştım.
Ne vardı burada bu akşam. Doğum günü partisi? Yıl dönümü? Sıradan bir ev partisi?... Beni davet ederken de dikkatli dinlememişim sanırım.
"Gel seni arkadaşlarla tanıştırayım bu kalabalıkta tek takılmak çok sıkıcı olur. Hem arkadaşlar da seninle tanışmayı çok istiyorlar"
"Teşekkür ederim ama ben sakin bir yerde tek takılmak istiyorum. Zaten çok kısa kalırım heralde. Bu ortamlar bana göre değil"
"Tamam sana ısrar etmeyeceğim. Sen istediğin yere geç. Ben bize içecek almaya gidip hemen döneceğim" dedi ve kalabalığın arasına karıştı.
Sonunda biraz gerilerde olabildiğince sakin bir yere -bu ortam da en sakin yer bile bana kalabalık ve gürültülü geliyordu- geçtim. Kalabalık henüz daha yeni gelmeme rağmen başımı döndürmeye başlamıştı. Sanırım buraya gelerek gerçekten büyük bir hata yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR KURŞUN
ChickLit☆☆☆ "Yaşamak, umudu olan insanlar için her zaman daha ilgi çeken bir eylemdir." ☆☆☆ "O da Yasin" Salonun diğer ucunda arkası dönük olan Yasin'i gösterdi. Sesimi biraz yükselterek onun duyacağı şekilde "Yasin Sancak" dedim. Onu zaten tanıyordum. "...