-Giriş-

1.7K 146 36
                                    

(Kitaba başlama tarihinizi ve saatinizi buraya bırakabilirsiniz. Belki de yıllar sonra burada yorumunuzu görüp yüzünüzde ufak bir gülümsemenin sebebi oluruz 🤗
Tarihleri attıysak hadi artık başlayabiliriz, keyifli okumalar 😇)


☆☆☆☆

02.10.2016

Gecenin bağrından ormanın sessizliğini yırtan bir fren sesi yükseldi. "Kozasından çıkan bir kelebek ilk kez kanat çırptı" Genç bir delikanlının kullandığı araba çakıl zeminde kısa süren bir sürüklenmenin ardından nihayet durduğunda, delikanlı bir hışımda arabadan indi. Yüzünde ki yorgunluk iki gecenin uykusuzluğuyla adeta segileniyordu. Delikanlı indiği arabanın kapısını dahi kapatmaya zaman harcamadan koşmaya başladı.

Her adım da bir pişmanlık.

O kadar sık ve derin nefes alıyordu ki; soğuk hava tam anlamıyla ciğerlerini yakıyordu.

Her nefes de bir pişmanlık.

Bedenindeki adrenalin kasımın keskin soğuğunu hissetmesine mani oluyordu. Arabanın farları gireceği depoya kadar yolu aydınlatması onun için avantaj olsada burada olduğunu deşifre ediyordu. Buna hiç aldırmadan hızla bir kaç basamak çıkıp harabe deponun yıkık dökük kapısından içeri girdi. "Bir çiğ damlası yaprağa kondu".

İlk adımda beklediği hamle geldi. Kapının ardında kendisini durdurmak amacıyla bekleyen baştan aşağı siyah giyinimli adamlardan teker teker kurtulup ilerlemeye devam etti. Gözü dönmüştü adeta. Geç kalmaktan, olacaklara engel olamamaktan korkuyordu. Vücudundaki negatif elektrik damarlarını çekiyor ve boynunda ölümcül sarmaşıklar yüzünü gösteriyordu.

Depodaki sessizlik kulakların sağır olduğu hissini yaşatsada bu çok uzun sürmeyecekti. Delikanlının da düşündüğü gibi depo az kişiyle korunmuyordu. Çeşitli yerlerden çıkan adamlar hep birlikte üstüne gelince hemen savunmaya geçti. Bir kaç dakika dövüştükten sonra sonunda iki kolundan birden yakalanınca aniden durdu. Öfke ile nefes verirken kollarını tutan adamlarla kısa bir göz teması kurdu. Gözlerinde ateşin dans eden kızıl alevleri vardı. Bakışlarında öfkenin en saf halini gören adamların ellerini anlık olarak gevşetmeleri delikanlının işine geldi. Dudağının kenarı kıvrılırken umursamazca yere tükürüp sol kolunu tutan adama ansızın kafa attı ve peşi sıra sağ dirseğini diğer adamın karnına geçirdiğinde adamın kaburgasının kırıldığını bariz hissetmişti.

"Beni durdurmanız hiç biriniz için iyi olmayacak" diye bağırdı kendine doğru gelen diğer adamlara. "Birinin burnu, diğerinin kaburgası kırıldı" derken arkasındaki iki adımı gösteriyordu. "Önüme çıkan olursa bu kadarıyla kurtulamaz" Alaylı bir gülümseme ile "Beni bilirsiniz" Adamlar onu o kadar iyi tanıyorlardı ki her biri, sözlerindeki tehdidi iliklerine kadar hissetmiş ve adımlarını durdurmuşlardı.

Genç adam sözüne itaat eden adamların yanından koşarak ilerlemeye devam etti. Doğru yöne gittiğinden emin değildi. Rast gele seçtiği yönlere gidiyordu. Attığı her adımda yerden toz bulutu yükseliyor hayatının orta yerine kara leke olarak konuyordu. İki konteynırın arasında ki dar yoldan geçip büyük paslanmış demir bir kapıya ulaştı. Hiç duraksamadan kapıdan geçtiğinde aradığını bulmuştu.

Durdu.

Yıkık dökük duvarların çevrelediği bu köhne yeri tavanın tam ortasından sarkan küçük bir ampül loş bir ışıkla aydınlatıyordu. Delikanlı ellerini dizlerine dayayıp öne eğildi. Artık zor nefes alıyordu ama durup nefesini düzene sokacak kadar dahi vakti yoktu. "Rüzgar esti" Çerçevesiz camlardan esen rüzgarın salladığı ampülün tam altında eski bir sandalyeye bağlanmış yaralar içindeki adamı iki gecedir hiç uyumadan arıyordu. Onu bir an önce buradan çıkarması gerektiğinin farkındaydı. Tekrar harekete geçip adamın yanına ulaştı. "İlker" diye seslenirken ciddi bir yarası olup olmadığına bakıyordu ki üzerindeki ince gömleğinde kuruyan kanı görmemesi imkansızdı. Gömleği yukarı sıyırdığında karnında son derece kötü dikilmiş büyük kesik gözüne çarptı. Gömleğe yapışan kısımlar ayrılınca yaradan ince ince kan sızmaya başladı. İltihaplanmış dikiş yerleri enfeksiyon kaptığının belirtileriydi.

KÖR KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin