7- Şüpheli Adam

619 33 0
                                    

"Dedikodu sayfasında ki resmi gördünüz mü? Şu sert hatun dedikleri kız, güzelim çocukları ne hale getirmiş."

Okul kantininde verdiğim kahve siparişini beklerken arkamda konuşan kızların büyük ihtimal benim burada olduğumdan haberleri yoktu.

"Helal olsun kıza iyi yapmış. Biri benim üzerimden iddaya girse ben de aynı şeyi yapardım." diyen kız bana hak verirken diğeri için aynı şey söz konusu değildi.

Ağzını gererek konuşan kız "Çünkü salaksınız siz. Üç tane taş gibi çocuk arasında paylaşılamayan kız olmak gibisi var mı kızım." derken garson kahvemi getirmişti.

Aynı kız zeka seviyesinin el verdiği kadarıyla konuşmaya devam etti "O soğuk nevale ne anlar erkeklerden. Zaten o taş gibi çocuklar ne buldu o kezbanda anlayamıyorum."

Kızın konuşmasını daha fazla katlanamayıp kahvemi de alıp masadan kalktım. Arkamı dönüp konuşan kıza "Kafanın içinde bulunması gereken beyin organın olmadığı için sen onu hiç bir zaman anlayamayacaksın tatlım, üzgünüm." dedikten sonra sınavımın olduğu sınıfa gitmek için kantinin çıkış kapısına doğru yürümeye devam ettim.

Cengiz'i spor salonunda benzettikten sonra Resul'ü boş bir sınıfta Burak'ı da otoparkta yüzlerini tanınmayacak hale gelene kadar dövdüm. Üçü ile de çektiğim öz çekimleri birleştirip altına "İddianın kazananı belli oldu sanırım" yazdım ve  aynı günün akşamı okulun dedikodu sayfasına attıp intikamımı alalı bir hafta oldu.

Sınavımın olduğu sınıfa girdiğimde sınıftakilerin bakışları da okula girdiğimden beri bana bakan diğerleri gibiydi. Bazıları yaptığımı takdir edercesine hayranlıkla bakarken bazıları tam tersi beni suçlayarak bakıyordu. Hiç birine aldırmadan amfide en arka sıralara geçtim.

  Vizeler öncesi verilen bir hafta tatil sonrası okula geldiğimde bu tepkileri alacığımı gayet iyi biliyordum. Neyse ki gün geçtikçe umursamaz olmayı daha iyi becerir oldum.

Elinde sınav kağıtları ile sınıfa giren bölüm hocası kağıtları dağıtmaya başlamadan bir kaç duyuru yaptıktan sonra "Son olarak bir duyurum daha var" diye ekledi.

Kızıl saçlarının bir tutamını kulağının arkasına sıkıştırırken tiz sesini bütün sınıfa duyurabilmek için amfinin ortasına doğru çıktı. Kısa boyunu olduğundan daha uzun gözükmesi için giydiği ultra uzun topuklu ayakkabılarıyla ustalıkla yürümesi içimde onu takdir etme isteği uyandırdı.

"Bu hafta sınav haftası biliyorsunuz sınavdan sonra da bir hafta tatil var. Yani iki hafta sonra uygulamalı dersleriniz başlayacak." Sınıfta yükselen uğultuyu kontrol aldıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Normalde bu dersler güz döneminde başlıyordu fakat okul yönetimi sizin iyi birer paramedik olarak mezun olmanız için şimdiden pratik yapmaya başlamanızı uygun gördü."

Söz hakkı alan sınıfın sivri zekalısı olarak isimlendirdiğim çocuk "Hocam bu uygulamalı dersler haftada kaç saat?" diye herkesin merak ettiği soruyu sordu.

Hocanın da bu soruyu beklediği açıktı. "Dersler hafta da içi iki çalışma saati kadar sürecek. Panoya liste astım. Ordan herkes ekip arkadaşını ve günlerini bulsun"

Bu açıklama ben dahil sınıftaki herkesin kafasını karıştırmıştı. "Arkadaşlar uygulamalı derslere üniversitenin hastanesi ve anlaşmalı olduğu diğer özel hastanelerde olacak. Erken staj gibi düşünebilirsiniz" diye açıkladığında sınıftan seviç çığlıkları ve alkışlar yükseldi.

Aylar sonra gerçekten güzel şeyler olmaya başlıyordu galiba. Bu bölümü rastgele tercih etmiş olsam da zamanla benimsemiştim. Birilerin hayatına dokunabilmenin verdiği huzura ihtiyacım vardı. Okula geldiğim ilk gün ne kadar istemiyorsam şimdi o kadar bölüm bitsin ve işe başlayayım istiyordum.

Sınavdan sonra herkes kapının önündeki panoda asılı olan listede ismini ararken ben hiç duraksamadan devam ettim. Nasıl olsa liste yarında orada olacaktı.

Okul binasından çıkmak üzereydim ki arkamdan gelen bir kız bana sesleniyordu. Durup sesin sahibine baktığımda tesettürlü bir kız bana beklememi işaret ettikten sonra yanında ki diğer arkadaşları ile vedalaşmaya başladı. Ben ise kızı beklerken çantamı bacaklarıma sıkıştırıp ceketimi giydim.

Kız yanıma veldiğinde "Ben Zeynep" diyerek önce kendini tanıttı. Krem renginin ağırlıklı olduğu eşarbı yuvarlak yüzünü çevreliyordu. Sınıfta daha önce de gördüğümü hatırladığım kız sınıfın temsilcisiydi. Kıvrımlı kirpikleri yuvarlak gözlüklerinin camına değecek kadar uzun olması onun için büyük bir ayrıcalık olmalıydı.

Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle "İkimiz aynı ekipteyiz. Pazartesi ve salı günleri okulun anlaşmalı olduğu bir hastanede stajımız" dedi.

Yüzündeki gülümseme ister istemez beni de tebessüm ettirirken "Öyle mi?" diyebildim sadece.

"Evet, sen bakmadan geçince merak etmişsindir diye söyleyeyim dedim"

Konuşurken yeşil gözlerinin içi gülen bu kıza içim ısınmıştı. "Teşekkür ederim" dedim içtenlikle.

"Kantinde bir kahve içelim mi, ne dersin?" Sesindeki samimiyet bana olduğu gibi geçerken bu samimiyeti hissetmeyi özlediğimi fark ettim.

Zeynep'in teklifini geri çevirmek istemiyordum fakat bir an önce okuldan çıkıp üstümdeki bakışlardan kurtulmak istiyordum. "Çok isterdim fakat bu gün okulda biraz daha kalırsam sinir krizi geçirebilirim" dediğimde Zeynep'in  "Belki daha sonra ben ısmarlarım" diyerek telafi etmeye çalıştım.

"Olur" dedi, aynı anda gözlerini beni anladığını belli edercesine saniyelik yumdu.

Ona gülümseyip iyi günler diledikten sonra olun bahçesine çıktım. Sanırım iki ay sonra gerçekten samimi biriyle tanışmıştım sonunda. İçimde oluşan rahatlıkla kulaklıklarımı kulağıma takıp okulun otopark kısmına doğru yürüdüm. Arka kapıdan çıkıp eve yürüyerek gitmeyi planlıyordum ki otopark tarafından gelen bir adam gözüme çarptı. Adamdaki bir ayrıntı olduğum yerde çakılı kalmamı sağlarken hafızamı iyice yokladım.

Abimin kaçıran adamların arasında kafasının sol tarafında pinpon topu büyüklüğü kadar bir alanda beyaz saçları olan, yüzünü tam olarak göremediğim adamın sol elindeki silahın namlusunun abimin ense kökünde olduğu görüntü gözlerimin önüne geldiğinde adam bana garip garip bakarak yanımdan geçip gitti.

"Aynı adam olabilir mi?" Elimle şaşkınlık ve endişe ile açık olan ağzımı kapatırken arkamı dönüp okula doğru yürüyen adamın arkasından bakıyordum. "Olabilir mi ya bu?" Aklım ve mantığım çatışırken her şeye nane olan iç sesim "Bu adam" diyordu. En son iç sesimi dinlediğimde başıma gelenleri hatırlayınca normal olarak onun dediklerine kulak asmamam gerekiyordu fakat delicesine ona inanmayı istiyordum.

Ayaklarım benden komuta almayı beklemeden hızla adamın peşinden yürümeye başladı. Onu hemen suçlamayacaktım sonuçta. Biraz göz hapsine alıp kim olduğu gibi bazı genel bilgilere ulaşmanın kimseye zararı olmaz değil mi? Hangi elini kullandığına da dikkat etmeyi aklıma not ettim.

Dikkatimi dağıtması ihtimalini göz önüne alıp kulaklıklarımı çıkarttım ve ceketimin cebine tıkıştırdım. Takip ettiğim adam okulun ana binasına girdiğinde bende bina ya doğru adımlarımı daha da hızlandırdım.

Kolumda ufak bir yanma hissettikten sonra sert bir şekilde arkadan çekildiğimde bir anlığına afalladım. Dengemi kaybedip düşmeme bile fırsat vermeyen Yasin beni hızla otoparka doğru çekiyordu. "Bırak beni, bıraksana!" Kolumu ondan kurtarmaya çalışırken ayaklarımı yere daha sert basıp beni istediği yöne çekmesini engellemeye çalışıyordum. "Kime diyorum ben? Bırak beni!"

"Konuşmamız lazım"dedi, sesi öfkeliydi.

"Sonra konuşuruz çok önemli bir işim var benim"

"Hemen!" Kendisi önde ve beni bir adım arkasında çekeleyerek yürümeye devam etti.

KÖR KURŞUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin