Sabah yine uykumdan sıçrayarak uyanmıştım. Kabus görmek kötü bir olay iken her gece aynı kabusu görmek felaketti. Ve benim felaketim neredeyse her gece uykularımı zehir ediyordu.
Huzursuz bir şekilde yataktan kalkıp saçlarımı gelişi güzel toplarken yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Açtığım musluktan akan soğuk suyu ard arda yüzüme çarptıkça uykum açıldı ve kendime geldim. Sağ tarafımda duvara yapıştırmalı çengele asılı olan havluyu alıp yüzümü kurularken gözüm aynadaki yansımama takıldı.
O an dün gece Yasin'in söylediklerini hatırladım. "Kendine bunu nasıl yaptın?" demişti. Elimi yanağımda usulca gezdirirken aynada gördüğüm kızın yanakları kaybolmuş, göz altları şişmişti. Kendimi tanıyamayacak hale gelmiştim.
Ayna da kendimi incelemeyi bırakıp hala elimde duran havluyu yerine astıktan sonra koşar adım banyodan çıktım. Odama göz attıktan sonra sırayla evde ki her yere hızla baktım. Yoktu.
Kendisi olmadığı gibi dün gecenin yaşandığına dair hiç bir iz kalmamıştı evde. Sinir krizi sırasında darmadağın ettiğim salon derli topluydu. Sözünü tutmuş ve sanki hiç gelmemiş gibi yine hayatımdan çıkıp gitmişti.
Yüreğimin orta yerinde açılan boşlukla beraber kendimi koltuğa bıraktım. Sinirle Yasin'e atıp kırdığım bibloyu sehpanın üzerinde görünce gözlerim yanmaya başladı. Bibloyu elime alıp koltukta arkama yaslandım. "Umursamaz olmaya devam et kızım" Abimin sözlerini söyleyen Yasin'in sesini duyduğumu sanıp hızla arkama döndüm. Ama arkamda pencerenin camına vuran yağmur damlalarından başka ses çıkaran bir şey yoktu.
Farkında olmadan tuttuğum nefesi bırakıp kafamı koltuğun arkasına yaslarken gözlerimi kapattım. "Umursamaz ol İkra, boşver." Kendi kendime söylediğim sözlere uymak zor olsada bunun için çabalayacaktım.
O günün ardından peşi sıra geçen üç gün evden hiç çıkmadım. Hayatıma çöken uğultulu bir sessizlik beni her şeyin başına götürüp orada bıraktı. Yemek yemeyi ve uyumayı yeniden unuttum. Yine geceleri sabaha kadar mum ışığıyla kitap okuyup, gündüzleri akşama kadar spor yapmaya başladım. Bir ara da benim üzerime iddaya girip bana tuzak kuran o üç budaladan alacağım intikam için araştırma yapmayı da unutmadım.
Derin düşüncelere dalıp kendimi yormamak için bir an bile boş kalmamaya çalışıyordum. Ama ne zaman dursam düşünceler akbaba sürüsü gibi üzerime çullanıyordu.
Annemi iki kez arayıp ısrarla malum dönemde gelen tehdit telefonlarının kimden geldiğini sordum fakat aldığım cevap hep aynıydı.
Üç gün sonra sınıf temsilcisi mail ile final tarihlerini gönderdiğinde artık okul derslerine gitmem gerektiğinin farkına vardım. Gitmediğim üç gün içerisinde kaçırdığım notları kırtasiyeden aldıktan sonra okulun basketbol sahasında avımı beklemeye başladım.
Bana yapılanları hiç bir zaman unutan, sineye çeken biri olmadım. Er ya da geç hesaplaşıp bana yapılanların intikamını alırım.
Sağ potanın arkasındaki kapıdan içeri işaret parmağında basket topunu döndürerek giren Cengiz'i gördüğümde midem bir an bulandı. Cengiz sahada topu sektirerek yürüdükten sonra eline aldığı topu arkasındaki potaya başının üzerinden tek atışta soktu. Bu sporda başarılı olduğu belliydi fakat karakter dersinden sınıfta kalmıştı.
Tribünün ortalarında onu sessizce izlemeye devam ettim. Arka arkaya attığı üçlük sayılardan sonra neredeyse diğer potanın önünden attığı şahane baskette ayağa kalkıp alkışlamaya başladım. Alkış seslerini duyduğunda pişkin pişkin gülerken alkışı benim yaptığımı fark ettiğinde gülümsemesi bir anlık sekteye uğradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖR KURŞUN
Literatura Kobieca☆☆☆ "Yaşamak, umudu olan insanlar için her zaman daha ilgi çeken bir eylemdir." ☆☆☆ "O da Yasin" Salonun diğer ucunda arkası dönük olan Yasin'i gösterdi. Sesimi biraz yükselterek onun duyacağı şekilde "Yasin Sancak" dedim. Onu zaten tanıyordum. "...