"'bir insanı sırf güzelliği için sevmek mümkün mü? bir heykeli sevmek gibi bir şey olmaz mı?' diye sorar tolstoy. victor hugo da onu şöyle destekler..."
nefes almam lazımdı. bu benim için ne kadar zor olsa da yapmalıydım. beomgyu için yapmalıydım. en azından son kez birkaç kelime söylemeliydim.
derin bir nefes alıp hıçkırıklarımı yuttum ve devam ettim.
"...sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık. ölüm, her şeyi yok edecek; ruhları sevmeyi deneyin."
derin bir sessizlik hakimdi ortamda. ara ara bizimkilerin hıçkırıklarını duyuyordum. onlara bakarsam ağlayacaktım, bu yüzden oraya doğru bakmamaya çalıştım.
kendimle verdiğim en büyük savaş buydu sanırım: beomgyu'nun gittiğini kabullenmek istemeyişim.
öylece bana bakan küçük topluluğa bir şeyler anlatıyordum. beomgyu'yla nasıl tanıştığımızı, ona kalbimi nasıl yavaşça açtığımı, onun bana nasıl sabrettiğini falan anlatıyordum. hoş, hiçbiri anlamayacaktı fakat anlatıyordum işte.
beomgyu'yu sadece isim olarak bilen oldukça fazla insan vardı. hepsinin üzüntüsü sahteydi. hepsinim gözlerinden anlaşılabiliyordu bu. ya bedava yemek için geliyorlardı ya da ayıp olmasın diye.
bilmiyorlardı ki onların gelip gelmemesi hiçbir şey ifade etmiyordu. beni daha çok üzüp sinirlendiriyordu sadece bu durum.
beomgyu hastayken kelimenin tam anlamıyla yatağa düşmüşken buradaki kimse gelip bir 'geçmiş olsun' bile dememişti!
"beomgyu'dan önce ruhsuz, renksiz, berbat biriydim. kalbimde kocaman bir boşlukla yaşadım yıllarca. kimsenin sevgisi doğru gelmiyordu. ta ki beomgyu'yla tanışana kadar."
yanağıma inen sıcak sıvıyı elimin tersiyle sildim.
"hayatıma girdiği andan itibaren renklendim. siyah ve gri olan hayatım birden birçok renge büründü. çiçek koktum. artık sigara değil çiçek kokuyordum. mutluydum. içten gülmenin ne demek olduğunu öğrendim."
buna nasıl dayanacaktım ben? her şeyim yeraltında sonsuzluk uykusundayken benim yeryüzünde nefes almam bencillik gibi geliyordu. yaşama sevinciyle dolu olan her zaman beomgyu idi, ben değil. şimdi tam tersi durumda olmamız haksızlık gibi hissetmeme sebep oluyordu.
"beni iyileştiren çocuğu iyileştiremedim. benim iyi hissetmeme sebep olan çocuğu iyi hissettiremedim. acılarımı hafifleten çocuğun acılarını hafifletemedim. bana birçok şey öğreten çocuğa hiçbir şey öğretemedim."
"gerçek sevgiyi öğrettin."
arkalardan bir yerlerden yorgun ince bir ses duymuştum. şaşkınlıkla sesin geldiği yere baktım. hyuka, ağlamaktan gözleri şişmiş ve kızarmış bir şekilkde köşede öylece dikiliyordu. öyle yorgun ve güçsüz görünüyordu ki her an bayılacak gibiydi.
"beomgyu hyung benimle kaldığı sürede hep senden bahsetti. son zamanlara doğru artık senden bahsetmiyordu. sadece 'annemin sevgisini artık aramıyorum çünkü başka bir sevgi buldum. hayatımın aşkını buldum' demişti. aklımdan hiç çıkaramıyorum o anı. gözlerindeki ışıltı bana yaşadığınız şeyin gerçek olduğunu kanıtlamaya yetmişti. son ana kadar birlikte olmanız da bir kanıttı."
buraya gelmek için tam bir hafta güç toplamaya çalışmıştım. ne konuşacağımı, ne giyeceğimi, nasıl davranacağımı hep prova yaparak kendimi alıştırmaya çalışmıştım. ama şimdi hyuka çıkıp hiç beklemediğim cümleler kurunca bütün gücüm elektrik süpürgesinin tozları çekmesi gibi çekilmişti.
"beomgyu hyung artık yok. ama onun bize bıraktığı güzel anılar var. eşi benzeri olmayan, çok değerli ve özel anlar... bu anıları yaşatmak varken günlerce ağlayıp güzel anıları hiçe saymak bencillik olmaz mı?"
ortamda ağır bir hüzün vardı. çok sıkışmış, sıkıştırılmış hissediyordum. aldığım nefes bile artık canımı yakıyordu. bir yandan hyuka konuşurken ağlıyor bir yandan yeonjun ve soobin ağlıyor bir yandan da küçük topluluk ağlıyordu. herkes ağlıyordu.
ben hariç. ben artık ağlamıyordum. alışmıştım ki. meleğimin yokluğuna alışmıştım.
ne zaman mı?
hyuka 'güzel anıları yaşatalım' dediği zaman.
meleğim, bir tanecim beomgyu'm, için yaşamaya o an karar verdim.
bundan sonra yapacak olduğum her şey onun içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
altın kadeh çiçeği {taegyu}
Fanfictionhayattan hiçbir beklentisi olmayan, nefes almanın bile onun için ızdırap olduğunu düşünen kang taehyun ölmek istiyordu. yaşam dolu, enerjik, neşeli, pozitif, hayatta daha yapacak çok şeyi olan choi beomgyu ise yaşamak istiyordu.