her gün yeni bir bilgi. 2/2

428 78 94
                                    

"evet taehyun, okul nasıl gidiyor bakalım?"

"iyi gidiyor, anne-"

"sana sormadım yeonjun."

kocaman dikdörtgen masanın en başında bayan choi oturuyordu. sağ tarafında babam, sol tarafında yeonjun ve yeonjun'un yanında da ben oturuyordum.

masanın altından yeonjun elimi tutmaya çalışsa da izin vermedim.

"iyi gidiyor, bayan choi."

"bana böyle seslenmemeni söylemiştim. hani bana 'anne' diyecektin?"

yapmacık bir üzüntüyle söyledi. sinirlendiğimi hissediyordum. cevap vermedim ve önümdeki yemekten bir kaşık aldım.

"çok büyümüşsün. ayrıca çok da zayıflamışsın. yemek yemiyor musun? eh tabii, hiçbir yemek anne yemeği gibi olamaz."

"anne yemeği mi?"

hahladım. kollarımı göğsümde birleştirip sinirle ona döndüm.

"sanki yemekleri sen yapıyormuş gibi konuşuyorsun."

kimseden ses çıkmadı. sırıtarak önümdeki yemeği yemeye devam ettim.

"bu konuda anlaşamayacağız sanırım, o yüzden konuyu değiştiriyorum. okuldan sonra ne yapacaksın? şirketin başına mı geçeceksin yoksa kendi mesleğini mi yapacaksın?"

ağzımdan laf almaya çalışıyordu. biliyordum, yeonjun'u şirketin başına geçirecekti. beni yeonjun'un yolunda 'engel' olarak görüyordu.

"merak etmeyin, bayan choi. oğlunuzun yoluna taş koymayacağım. gönül rahatlığıyla şirketin başına geçirebilirsiniz oğlunuzu."

güldüğünü görmüştüm ama hemen sildi yüzündeki gülüşü.

"taehyun..."

yeonjun bana ağlamaklı gözlerle bakıyordu. tepki vermeden yemeğime devam ettim.

"oğlum, o senin annen. sen böyle yapınca çok üzülüyor."

babamın konuşmasıyla ağzıma götürdüğüm kaşığı tabağa koydum büyük bir sakinlikle. gözlerimi önce tutuştukları ellerine sonra da babamın yüzüne diktim.

"benim annem öldü, baba. hatırlamıyor musun yoksa? ah, tabii ki hatırlamazsın. o gece bizim yanımızda değil de şu an elini tuttuğun kadının yanındaydın. bir an unutuvermişim."

yapmacık bir gülümseme sundum onlara. tabağımda kalan azıcık yemeği de yiyip yeonjun'a baktım. gitmek istiyordum.

"benimle böyle konuşamazsın, ben senin babanım-"

bağırıyordu. ve inanır mısınız bilmem ama bağırması benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.

elimi masaya vurup susmasını sağladım. ben hariç masadaki herkes korkuyla yerlerinde zıpladılar.

"bugüne kadar bana babalık mı yaptın be! kan bağımızın olması aile bağımızın olduğu anlamına gelmiyor, bay kang."

midem bulanmaya başlamıştı. terliyordum, titriyordum, nefes almam zorlaşmıştı, güçsüzleşmiştim... kendimi kötü hissediyordum. yeonjun'a baktığımda 'gidelim' der gibi kafamı salladım.

aniden ayağa kalkmamla beraber başım dönmüş yeonjun'un koluna tutunmuştum. en son hatırladığım şey ise yeonjun'un kollarında olmamdı. sonrası tamamen karanlık.

"saçma sapan konuşma soobin. ben de normal geçmeyeceğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim."

daha gözlerimi açmadan yeonjun'un sesini duymak kulaklarımı acıtıyordu.

altın kadeh çiçeği {taegyu}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin