istemiyorum.

493 81 50
                                    

yeonjun her zaman bana 'iletişim kurmayı bilmiyorsun' diyor. hayır, iletişim kurmayı biliyorum. sadece istemiyorum, o kadar.

karşı komşum beni asla rahat bırakmadı. bir hafta boyunca her gün bir ton bahane uydurup soluğu kapımda aldı. oldukça inatçı biriydi. ne kadar git desem de gitmedi.

sadece kapımı değil balkonumu da işgal etmişti. ne zaman sigara içmek için balkona çıksam onu görüyordum. sürekli benimle konuşmaya çalışıyordu. bana gün içinde neler yaptığını anlatıp kendi kendine gülüyordu. onu dinlemiyordum bile.

ufacık balkonuna küçük bir masa ve iki tane de tabure koymuş, küçücük masasının üstüne de çiçek koymuştu. çiçeklerle pek bir alakam olmadığı için hangi tür olduğunu bilmiyordum.

"altın kadeh."

"anlamadım?"

yine balkona sigara içmeye çıkmıştım. çocuk konuşana kadar ne çiçeğe baktığımı fark etmiştim ne de çocuğun geldiğini.

"yarım saattir dikkatle incelediğin çiçeğin adı altın kadeh çiçeği."

"yarım saattir beni mi izliyorsun?"

"o lafın gelişiydi."

karşılık vermedim. kafamı çevirip az kalan sigaramı dudaklarıma götürdüm. hâlâ beni izlediğini hissediyordum. ani bir hareketle kafamı çevirdiğimde göz göze gelmemiz hissimi doğrulamıştı.

"altın kadeh çiçeğini çok seviyorum. anlamı acımasız olan bu hayata ne olursa olsun sıkıca tutunmamı sağlıyor."

tekrar kafamı çevirip ona baktım. bana değil önümüzdeki binanın etrafında koşan çocuklara bakıyordu. kollarını balkonun mermerine koymuş gülerek izliyordu çocukları.

"anlamını biliyor musun?"

bana baktı. sigaramdan bir nefes daha alırken kafamı olumsuz anlamda salladım. gülüşü yüzüne daha fazla yayıldı.

"umut demek. ben küçükken annemin çiçek dükkanı vardı. birçok çiçeğe sahipti ama benim en çok sevdiğim çiçek altın kadehtir."

yüzündeki mutlu gülümseme gitmiş yerini buruk bir gülümseme almıştı.

"küçükken her okul çıkışı annemin dükkanına giderdim. çiçeklerle ilgilenmek, onları beslemek, temizlemek bütün stresimi atıyordu. okulda ne kadar yorulursam dükkanda o kadar iyileşiyordum."

az önceki buruk gülümsemesi hemen kayboldu ve hayat dolu gülümsemesini takındı yüzüne.

"sen hangi çiçeği seviyorsun?"

sigaramın son nefesini çekip yanımdaki küllükte söndürdüm.

"hiçbirini."

"nasıl hiçbirini sevmiyorsun?"

şaşırmıştı. bu kaşlarımı çatmama sebep oldu. omuz silktim.

"basbayağı, hiçbirini sevmiyorum."

"istersen sana birkaç çiçek gösterip anlamlarını söyleyebilirim. iki saniye bekle hemen çiçek tanıma rehberimi ge-"

"istemiyorum."

omuzları düştü. birkaç saniye de olsa yüzündeki gülümseme kayboldu ama hemen geri geldi. omuzlarını da dikleştirdi.

"tamam, sorun değil. ne zaman istersen o zaman gösteririm."

bir şey demeden içeri girdim. balkona çıkmadan önce mutfak masasının üstüne yarım bıraktığım biramı alıp bir dikişte bitirdim. kutuyu büzüp çöpe attım. tam odama yönelmişken kapım açıldı. yeonjun gelmişti.

altın kadeh çiçeği {taegyu}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin