ölmek için yaşamak.

699 85 108
                                    

ben, kang taehyun, 20 yaşında bir üniversite öğrencisiyim. bu 20 yıllık ömrümde birçok şey yaşadım. bunların çoğu baş etmesi zor şeyler olsa da bir şekilde yaşamaya devam ediyorum.

ama hayattan ümidimi kesmiş durumdayım. hiçbir şeyden zevk almıyorum, uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum, konuşamıyorum bile.

tek başıma yaşadığım küçük apartman dairemde sessizce ölümü bekliyorum. tanrı'nın beni cennetine alacağını bilsem bir saniye bile durmam aslında fakat...

yeonjun ve soobin de var ayrıca. onları şu anlık yalnız bırakamam. bana ihtiyaçlarının olduğunu düşünmüyorum fakat ben gidersem çok üzülürler. bunun olmasını istemiyorum.

şu anlık.

"taehyun derse geç kalacaksın, kalksan mı artık?"

mutfaktan bağıran yeonjun'un sesi ile gözlerimi tavandan çekip yataktan kalktım. ağrıyan başımı umursamamaya çalışarak yüzümü yıkamak için banyoya yöneldim.

"lütfen bana uyuduğunu sö- tanrım..."

yüzüme bakınca sözü yarım kalmıştı. galiba uyumadığımı anlamıştı. beni kolumdan tutup mutfak masasına oturturken oldukça endişeli görünüyordu.

"ilaçlarını alıyor musun, taehyun?"

kısa bir baş hareketiyle onayladım. ilaçlarımı aksatmadan almazsam başımın etini yiyeceğini biliyordum. onun dırdırını çekmek isteyeceğim en son şey bile değildi.

"daha iyi bir doktora götüreceğim seni. bugün okulu boşver, biraz uyumaya çalış."

"gerek yok yeni bir doktora."

eli hâlâ omzumdaydı. ayağa kalkmamla birlikte elini çekmiş gitmeme izin vermişti. bir an önce hazırlanıp okula gitsem iyi olurdu çünkü yeonjun başımı şişirebilirdi her an.

hazırlanıp masamın üstündeki çantamı aldım ve odamdan çıktım. yeonjun beni kapıda bekliyordu. sabahın bu saatinde ne işi vardı evimde hâlâ çözebilmiş değildim. pek de umursamadım açıkçası.

fakülteyle evim arasında 20-25 dakika gibi bir mesafe vardı. bu süre zarfı boyunca tek kelime etmeden fakülteye girdik.

"derslerin bittiğinde beni çardakların orada bekle. beraber gidelim eve."

kafamla onaylayıp yürümeye başladım.

"sakın beni beklemeden gitme. unutma, elimde ders saatlerin var!"

arkamdan bağırması bahçedeki herkesin bize bakmasına sebep olmuştu. yeonjun'a dönmeden yürümeye devam ettim. psikopattı. kelimenin tam anlamıyla psikopattı. kim arkadaşının ders saatlerini bilirdi ki?

dersliğe girip amfinin en arka taraflarına oturdum. bu dersi hiç sevmiyordum. ah, ben hiçbir dersi sevmiyordum ama özellikle bu dersten nefret ediyordum.

benim için sıkıntılı geçen bir saatin sonunda profesör dersi bitirdiğini söylediğinde eşyalarımı toplayıp derslikten çıktım. dersliğin karşısındaki duvara yaslanmış bir şekilde beni bekleyen yeonjun'u görmem gözlerimi devirmeme neden olmuştu.

"gardiyan olmaya ne dersin?"

"senden başka kimseyle uğraşamam, şansına küs."

bir daha göz devirdim. daha fazla konuşmadan her zamanki yerimize, arka bahçedeki pufların oraya, doğru yol aldık.

"soobin gelecek, sorun olur mu?"

hayır anlamında kafamı sallayıp pufların birine attım kendimi. yeonjun da karşımdaki pufa kurulmuş sevgilisini bekliyordu.

altın kadeh çiçeği {taegyu}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin