beomgyu'nun gidişini görmemek için çok uğraştım. kendimle kavgalar ettim ki bu kavgalar hafif türden değildi. kendimi odama kilitleyip anahtarı kapımdan dışarı attım, camlarımı sıkıca kapattım, kendimi yatağa bile bağlamak istedim.
ama bir şekilde odadan çıktım. kendimle ettiğim kavgayı kaybetmiştim, her zamanki gibi.
bir hafta önceydi. bir hafta önce sesleri duyup odamdam çıkmıştım. kapı deliğinden izlemiştim onu. bütün eşyalarını kolileyip kapının önüne bırakmıştı.
kalbim de o kolilerin birindeydi.
sapık gibi izlemeye devam ettim. birkaç kişi gelip kapıdaki kolileri alıp gitti. sanırım evi son kez kontrol etmek istemişti ki uzun süre evden çıkmadı.
birkaç dakika sonra çıktığında kapısını kapattı. kapıma bakıp buraya doğru yöneldi. eli birkaç kez zile gitti. çok istedim basmasını. bassın da açayım, sarılayım, bir kere daha 'gitme' diyeyim istedim.
ne o zile bastı ne de ben 'gitme' diyebildim.
ne yaptığını göremesem de yere eğildiğini görmüştüm. biraz orada oyalandıktan sonra geriye birkaç adım attı. son kez kapıya bakıp hızlıca merdivenlere yöneldi.
bacaklarımda güç kalmamış gibi hissediyordum. ne bacaklarımda ne ellerimde his vardı. öylece dikilip kapıya bakıyordum sadece. eğer şu siktiğimin kapısını açıp ona sarılabilseydim gitmezdi, diye düşündüm. onu engelleyebilirdim ama bu beni bencil olarak gösterirdi.
gitmek istediyse giderdi, değil mi?
gitti de zaten.
biraz güç topladığımı hissedince ayağa kalktım. kapıyı açtım ve adım attım. adımımı atar atmaz çıplak ayağıma bir şey battı.
canım yanmadı. sanırım kalbime batan kırıklar sivri bir anahtar ucundan daha fazla canımı yakıyordu.
bir anahtar yüzüğünde iki anahtar sallanıyordu. birinde kocaman 'L' diğerinde de aynı büyüklükte 'M' yazıyordu.
leon ve matilda.
hızlı adımlarla karşı kapıya doğru ilerledim. anahtarı deliğe sokmaya çalıştım. ellerim titrediği için anahtar sürekli elimden düşüp duruyordu. sesli bir küfür edip sakinleşmek adına derin derin nefesler aldım.
sonunda kapıyı açıp içeri girdim. her yer beomgyu kokuyordu. ağlamak istedim. dizlerimin üstüne çöküp saçımı yola yola ağlamak istedim.
mobilyalar hâlâ buradaydı. üstleri beyaz bir çarşafla örtülmüştü. güçsüz adımlarla evi gezmeye başladım. ne arıyordum bilmiyordum. belki bir sıcaklık belki ondan kalan herhangi bir şey arıyordum.
sanırım aradığımı bulmuştum.
salondaki masanın üstünde bir çiçek, yanında da bir mektup vardı. yavaşça masaya doğru ilerledim ve dizlerimin üstüne çöküp mektubu okumaya başladım.
"merhaba, leon.
nasıl giriş yapacağımı bilemedim, üzgünüm. öncelikle nasılsın? ah, bunu sormam pek doğru olmadı sanırım. balkona hiç çıkmadın.
çok bekledim çıkmanı. son bir kez, dedim hep. son bir kez görsem güzel yüzünü. ama biliyorum, gözlerimin içine bakarsan gidemem ki.
tekrardan özür diliyorum senden. bunu yapmak zorundaydım.
özür dilerim, güzelim.
ah, her neyse. senin için bir hikayem var. diğer kağıdı okumayı oku lütfen. biraz sonra okuyacakların o kağıtla ilgili çünkü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
altın kadeh çiçeği {taegyu}
Fanfictionhayattan hiçbir beklentisi olmayan, nefes almanın bile onun için ızdırap olduğunu düşünen kang taehyun ölmek istiyordu. yaşam dolu, enerjik, neşeli, pozitif, hayatta daha yapacak çok şeyi olan choi beomgyu ise yaşamak istiyordu.