bir aydır üzerimde aşırı bir mutluluk var. yıllardır içimde biriktirdiğim sevgi, şefkat, enerji artık her neyse aniden açığa çıkmış gibiydi. bir ay önceki taehyun'u ortalıklarda göremiyordum.
en basitinden sabahları lanet etmeden uyanıyordum!
tabii benim yanımda yeonjun da fark etmişti bu hallerimi. onun konuşmalarını dinlemeye başlamıştım ve dediği bazı şeylere itiraz etmiyordum artık. bunun sebebini hâlâ araştırıyordu.
yakında bulacağına emindim.
bu 'mutlu hallerim' yanında güzel bir sınav dönemi geçirmiştim. sevmediğim -eh doğal olarak dinlemediğim- dersin sınavından bile yüksek puan almıştım.
sanırım yeonjun en çok buna sevindi. en son banyoda ağlama seslerini duymuştum çünkü.
"sigarayı azaltmalısın."
yaklaşık yarım saat önce sigara içmek için çıktığım balkona tekrar gelmiştim. beomgyu'nun beni gözetlediğini bilmiyordum.
"böyle gidersen otuzuna gelmeden eşek cennetine gidersin. geçen gün merdivenleri çıkarken nefes alamadığını fark ettim."
omzumu 'bana ne' der gibi sallayıp dudaklarıma sabitlediğim dalı yaktım. beomgyu derin bir nefes verip içeri girdi. benden bu kadar erken bıkmasını beklemiyordum.
şaşkınlıkla dudaklarımdaki sigarayı elime alıp nereye gittiğini görmek için balkondan içeri bakmaya başladım. perdeleri de çektiği için hiçbir şey göremiyordum.
bir an aklıma balkonuna atlayıp içeri girmek geldi. bunu yapabilirdim ama tehlikeliydi. en ufak bir dikkatsizliğim yüzünden boşluğa düşebilirdim.
eskiden olsa umrumda olmazdı.
ah, eskiden olsa biri için balkondan balkona atlamazdım.
"dikkat et, düşeceksin."
tam kulağımın dibinden gelen sesle irkildim. beomgyu gelmiş kulağıma fısıldamıştı. hemen arkamı dönüp ona odaklanmaya çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.
çünkü mermer ile beomgyu'nun arasında sıkışıp kalmıştım. kollarını iki yanıma bariyer olarak koymuş ve yüzüme hafif eğilmişti. yüzünde tatlı bir kızgınlık vardı.
yüzümü biraz inceledikten sonra sigarayı tuttuğum elime baktı. sağ eliyle uzanıp sakince aldı dalı. aynı sakinlikle dudaklarına götürdü ve derin bir nefes çekti. bunları yaparken gözlerini gözlerimden ayırmadı.
"sigara içtiğini bilmiyordum."
omzunu silkti.
"içmiyorum."
bu sözüne şaşırmıştım. beni asıl şaşırtan şeyse nefesi aldıktan sonra asla öksürmemesiydi. ilk defa içen biri her zaman öksürürdü.
"öksürmedin de?"
karşılık vermedi. elindeki dalı yanında duran küllükte söndürdü ve küllüğü elinin tersiyle biraz ileri itti. başlangıçtaki pozisyonumuz hâlâ bozulmamıştı. benim belim onun da elleri soğuk mermere dayalıydı.
"neden yaptın bunu, beomgyu?"
"dudaklarının tadını almak istedim sadece."
daha önce birçok kez kavgaya karıştım. dövüldüğüm de oldu dövdüğüm de oldu. birçok kez yüzüme ve karnıma oldukça sert tekmeler ve yumruklar yemiştim ama hiçbiri bu cümle kadar canımı yakmamıştı.
beomgyu hiç beklemediğim yerlerden vuruyordu beni. gün geçtikçe cesurlaşıyor ve taktik geliştiriyordu. başlardaki utangaç ve büyükbaba beomgyu gitmiş, yerini on yedi yaşındaki liseli ergenler almış gibiydi. on yedi yaşında, liseli, ergen, cesaretli, kaybedecek bir şeyi olmadığını bildiği için tanrı ne verdiyse yürüyen bir beomgyu gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
altın kadeh çiçeği {taegyu}
Fanfichayattan hiçbir beklentisi olmayan, nefes almanın bile onun için ızdırap olduğunu düşünen kang taehyun ölmek istiyordu. yaşam dolu, enerjik, neşeli, pozitif, hayatta daha yapacak çok şeyi olan choi beomgyu ise yaşamak istiyordu.