Küçükken karanlıktan korktuğum zaman hep babamın kucağına koşardım. Babam asıl karanlığın korkularım olduğunu söyleyip beni karanlığa iterdi. Bende annemin yanına koşardım. Annemse benim aydınlık olduğumu karanlığı aydınlatacağımı söyleyerek yine beni karanlığa iterdi. Ben kimdim? Karanlığın içindeki karanlık mı? Karanlığın içindeki aydınlık mı?
Kim olduğumu bilmiyorum ama karanlıktan gerçekten çok korkuyorum. Kendimi karanlıkta ararken kaybettiğimden.Ne kadardır Onur'u izliyorum bilmiyorum. Hipnoz olmuş gibiyim. Gözlerim bir yandan Onur'un gözlerine yanaşmış saçlarında bir yandan da kalem tutarken hafif titreyen ellerinde. Bu eve girerken elektrikler biran önce gelsin diye dua etmiştim. Şimdiki tek duam ise bu duamın kabul olmaması. Onur'un bu halini izlemek evimdeki kanepede televizyon izlemekten daha çok huzur veriyor.
Ve işte o an elektrikler geldi. İçimden keşke beş dakika daha gelmeseydi diye iç geçirdim. Sanırım gitme vaktim gelmişti.
"Beni evine aldığın için teşekkürler." Diyerek ayağa kalktım. Kalkıp rica ederim başımın üzerinde yerin var demesini beklemiyordum tabiki en azından hoşçakal diyebilirdi. Ama yapmadı dönüp bakmadı bile. Gözlerimin dolduğunu hissettim kendimi tutamayıp ağlamaktan korktuğum için hızlıca evden çıktım. Koşarak karşıya geçtim. Evdeki bütün ışıklar yanıyordu. Bulunduğum yerin asla ışıklarını kapatmazdım. Eski evimde kocaman bir gece lambam vardı o olmadan uyuyamazdım. Taşınırken uzun uzun düşündüm, gece lambasını almamaya karar vermiştim. Korkularımı yanımda götürürsem asla cesur olamam diye düşünerek. Belki de hata etmiştim. İnsanın korkularından kaçması da korkaklıktı.Eve girince telefonumu hemen şarja taktım. Prizin başında açılması için bekledim. Tam 48 cevapsız aramam vardı. Hatice teyze, Deniz ve Babam. Babamın numarasını telefonumdan silmiştim ama ezbere biliyordum. Bu onun numarasıydı. Beni sadece 1 kez aramıştı. O da sanırım başıma birşey gelirse aramadım dememek içindi. İşte şimdi göz yaşlarıma hakim olamazdım. Onur bile beni babamdan çok düşünüyordu. En azından beni evine almıştı.
Asağıdan gelen "NİLL" sesiyle irkildim. Bu Hatice teyzenin sesiydi. Koşarak aşağıya indim. Hatice teyze, Deniz, Bedirhan abi, Şükrü abi (babamın şöförü) ve babam. Korkmuş gözlerle bana bakıyorlardı. Hatice teyze beni görünce koşarak bana sarıldı. Çok telaşlanmıştı.
"Ahh kuzum. Telefonlarıma dönmeyince çok korktum." Bana o kadar sıkı sarılıyordu ki nefes almakta zorlanmaya başlamıştım.
"Merak etme Haticoş iyiyim."
Denize dönünce ağladığını fark ettim.
Gülmeye başladım. Deniz yanıma gelerek omzuma şaplak attı. Biz de böyle anlaşıyorduk.
"Merak etme iyiyim." Diyerek güldüm.
İstemsizce gözüm babama kaydı. O da endişelenmiş gibiydi. Şükrü abiye dönerek.
"Çocuklara söyle eve jeneratör taktırsınlar." Diyerek dışarıya çıktı.
Hatice teyze hala bana sarılıyordu sakince ondan ayrılıp ortamı yumuşatmak için
"Çok abarttınız arkadaşlar. Alt tarafı şarjım bitmiş. Şükür bugünde ölmedik."
"NİL!"
"Sustum."
Deniz kızgın bir şekilde.
"Senin yedek telefonun yok mu ya? Ayhan amcaya söyleyelim alsın bir tane, böyle bir durumu bir daha kaldıramam."
Yüzümü ekşilterek ona baktım.
"Tamam boşver. Artık biz buradayız. Yüzünden belli yorulmuşsun hadi gel dinlenelim."
"Burada mı kalacaksın?"
"Hayrola çatı katında bir kişilik daha yer yok mu?"
"Var tabiki." Diyerek güldüm. O kadar yorgundum ki yatağa adım atar atmaz gözlerim karanlığa teslim oldu
Birisinin beni dürtmesiyle uyandım. Sabah olmuştu. Deniz tam tepemde çok uykucu olduğumdan şikayet ediyordu.
Uykulu sesimle
"Saat kaç?" Diye sordum.
"8'e geliyor."
Hemen yatağımdan fırladım. Biraz daha yatarsam okula geç kalacaktım. Deniz uyanış şeklime gülmeye başladı.
"Hatice teyze kahvaltı hazırlayalı çok oldu Nil'cim. Sen olmadan kahvaltı yapamıyoruz ve acıkmaya başladım."
Yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya indim karşımda mükemmel bir sofra kuruluydu.
"Haticoş döktürmüşsün yine."
"Günaydın kuzum."
"Günaydın."
"Hadi oturun çayları koyayım."
Birlikte kahvaltı yapmak bana dünkü olayı unutturmuştu.
"Hatice teyze senden bir şey isteyeceğim."
"Söyle kuzum."
"Dün okulda fark ettim ki derslerde çok eksiğim var. Bunu da tek başıma kapatamam. Babamla konuşup bana ders anlatacak birisini ayarlamasını isteyebilir misin?"
"Tabiki kuzum bugün gidince söylerim."
"Bugün de mi gidiyorsun?" İçime bir huzursuzluk hakim olmuştu. Deniz çayını yudumlayıp
"Bugün de ben senin misafirinim." Dedi
Deniz'e dönüp öpücük yolladım. Huzur dolu kahvaltımıza devam ettik.
Kahvaltımızı bitirip hazırlanmamız bir oldu. Deniz yine çok güzeldi. Ben bu sefer siyah bol pantolonumun üzerine ilk bulduğum sewatshirt'ü giydim. Yüzüme hafif makyaj yaptım.
"Çıkışta birazcık gezelim ister misin?"
Deniz bana gezelim dediyse hayır deme şansım yoktu.
"Gezeriz."
"Tamam o zaman hazırsan çıkalım."
Yavaş yavaş okulun yolunu tuttuk. Dün Onur'a gözükmeden nasıl okula gidicem diye düşünürken şimdi keşke denk gelsek de beni görse diye düşünmeye başlamıştım. Yüzümde farketmeden hafif bir gülümseme oluşmuştu. Deniz
"Hayrola yüzünde güller açıyor. Yürümek iyi geldi heralde."
"Aynen. Yürümek güzelmiş."
Saçmalarsın da bu kadar saçmalamazsın Nil.
"İlk adımların mı gözüm yaşardı." Diyerek gülmeye başladı. Gülüşürken arkamızdan gelen "Deniz" sesiyle aynı anda arkamızı dönmüştük. Koştura koştura gelen Kerem'di. Deniz bana bakarak
"Bakta utan, sen ilk adımlarını atarken millet at koştururmuş gibi koşuyor." Keremin yanımıza gelmesi uzun sürmedi. Elinde dört tane defter, bir sürü kağıt ve kitaplar vardı. Soluklanarak
"Günaydın kızlar." Diyerek Deniz'e döndü
ve elindekileri uzattı.
"Bunlar kimya ve fizik notlarım." Diyerek Deniz'e uzattı. Deniz tuhaf tuhaf bakarak.
"Bunları napıcam?" Diye sorunca hafif dürttüm. Kerem de şaşırarak
"Çeyizine saklarsın artık." Dedi. Denizle apışıp kalmıştık.
"Çok pardon. Birden şey oldu."
Deniz'le gülmeye başladık. Deniz
"Keşke haber verseydin de daha büyük bir çanta getirseydim." Diyerek küçük çantasını gösterdi. Kerem okula böyle gelmemize şaşırmıştı sanırım.
"Ben yanınızda daha büyük bir çanta olur diye düşünmüştüm sıkıntı yok. Şöyle yapalım yürüme geldiğinize göre eviniz bu taraflarda tarif et geçerken bırakırım."
Seni zeki şey. Deniz
"Aslına bakarsan evim buraya uzak ama Nil'inki çok yakın Nil'e bırakırsan alabilirim. Ve sen okula gelmiyor musun?"
"Bugün dershanem var. Ben zaten arada okula gelirim. Peki Nil'in evi nerede?"
"Onur'un evinin tam karşısında."
Eyvah! Boşluğuma geldi. Kerem ve Deniz bana dönerek şaşkın şaşkın bakmaya başladı.
"Peki. O zaman ben gidiyim. Aynen gidiyim. Bunları Onur'un karşısındaki eve bırakıyım. İyi dersler size." Deniz
"Teşekkür ederim. Sana borçlandım. Müsait olunca haber ver kahve ısmarlıyım."
Kerem üzümlü kekim sabah sabah şok üstüne şok geçirmişti. Tam tanımasamda onunla arkadaş olmayı çok isterdim. Garibim afallayarak gitti.Deniz'in meraklı gözleri bendeydi.
"Merak etme anlatıcam." Diyerek koluna girdim. Okula gidene kadar anlattım. Deniz benim Onur'a kızmama anlam veremedi.
Sınıfa girdiğimde gözüm o sıraya kaydı.Onur daha gelmemişti. İkinci ders oldu yine yok. Üç, dört, beş... Yoktu. Acaba birşey mi oldu diye endişelenmeye başlamıştım. Deniz'in lavaboya gitmesini fırsat bilerek Pınar'a
"Onur normalde hep okula gelir mi? Yani şey bana ders anlatacaktı da o yüzden sordum." Evet yine saçmalamıştım.
Pınar neden Onur'u sorduğuma pek takılmamıştı gülerek
"Nadiren gelir. Bizimde bilmediğimiz işleri varmış. Hocalar ona okulun ilk üçünde diye tölerans geçiyor. Sanırım kendisi ders çalışıyor."
Tabi ya dün başını kaldırmadan ders çalışıyordu. Akıllı olduğu her halinden belli. Nedense duyduklarım hoşuma gitmişti. Hem yakışıklı hem zeki, severiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHRİN ORTASINDA
Teen FictionKüçükken karanlıktan korktuğum zaman hep babamın kucağına koşardım. Babam asıl karanlığın korkularım olduğunu söyleyip beni karanlığa iterdi. Bende annemin yanına koşardım. Annemse benim aydınlık olduğumu karanlığı aydınlatacağımı söyleyerek yine be...