DERTLER PAYLAŞILMAK İÇİN VAR

7 2 1
                                    

    ~Bütün bölümü bu şarkıyı açarak dinlemenizi tavsiye ederimm :) ~

Alarmın sesiyle uyandım. Saat 7.35
ama okula gidecek havamda değilim. Oturup bütün gün televizyon izleyesim var. Belki de Deniz'e mesaj atarım birlikte bir yere gideriz. Tabi ilk başta kahvaltımı yapmalıyım.
    Kahvaltı etmek için mutfağa indim. Moralim bozuk olunca hunharca yemek yerdim ama bu sefer tam aksine canım hiçbir şey istemiyordu. Buzdolabını açtığım gibi kapattım. Bir tabağa abur cubur doldurdum. Battaniyemi alıp televizyonun karşısındaki koltuğa uzandım. İnternetten önüme ilk çıkan filmi izlemeye karar verdim. Dün olanları düşünmekten filme odaklanamıyordum.
Hatice teyzeye babamın başkasını ayarlaması için mesaj atmayı düşündüm ama kalbim izin vermedi. Deniz'e zaten okula gelmeyeceğimi yazmıştım. Görmediğine göre onun da okula gitmek gibi bir planı yoktu. Yine tek başımaydım. Ani bir kararla odama çıkıp spor taytımı ve sporcu atletimi giydim. Onun üstüne de siyah kısa kollu yarım tişörtümü. Gayet şık olmuştum. Sabah koşusu yapacaktım.
Telefonumu ayarladım, kulaklıklarımı taktım. Hava çok güzeldi. 3-4 gün önce donarken şimdi yalancı güneşin altında yavaş yavaş eriyorduk. Bir süre temiz havayı içime çektim. İlk başta yavaş adımlarla tempolu yürüdüm daha sonra yavaşça koşmaya başladım. Hedefim sahile kadar koşmaktı. Kulaklıklarımda çalan "Another Love" şarkısıyla içimi huzur kapladı. Artık vücuduma hakim değildim. Ayaklarımın beni götürmek istediği yere gidiyordum. Hızlanmaya başladım. Sanki kendimden kaçmaya çalışıyordum. Bu imkansızdı. İnsan kendisinden kaçabilir miydi?
   Olmak istediğim yerdeydim. Karşımda kendime benzettiğim deniz. Havada amaçları olmadan uçuşan martılar. İki tane balık tuttuğu için sevinen yaşlı amcalar. Burada zaman dursun isterdim.
Birkaç saat sahilde takıldım. Ağacın altında yürüyen insaları izledim. Birisinin bana dokunduğunu hissettim. Kulaklıklarımı çıkardım. Elinde kırmızı çiçekler olan abla bana bakarak
"Dertlerin içine atmak için fazla ağır sanki  he kızım." Kafamı denize çevirerek.
"Ya içimde kalmak istiyorlarsa abla."
"Hiçbir dert senle kalmak istemez."
"Nasıl yani?"
"Dertler başkalarıyla paylaşmak için vardır be kızım. İçinde kalan dert sana zarar verir."
"Ya paylaşacak kimsem yoksa."
"O zaman denize at."
"Denize mi?"
"Suyun hafızası vardır derler. Sen derdini suya at. O yolunu bulur. Deniz hep aynı yerde, hazır olmanı bekliyor." Diyerek bana bir  gül uzattı. Saçımı okşayarak uzaklaştı. Gerçekten güzel kokuyordu. Kendime gelmiştim. Denize bakarak
"Birgün geri gelicem, elimde bu gülle."

    Eve gelmiştim. Saat 1'e yakındı. Yorulmuştum. Çatı katıma çıkıp kendimi yatağıma attım. Gözlerim kendiliğinden kapandı. Zil sesiyle uyandım. Telefonumdan saate baktım. Saat 3'tü. Çok güzel uyumuştum. Zil sesini tekrar duyunca yatağımdan fırladım. Kapıya koştum. Kapıyı açınca rüyada olup olmadığımı anlamak için kendimi cimcikledim. Rüyada değildim ve tam karşımda Onur vardı. Bir elinde kitapları diğer elinde ise mavi bir kap. Bana bakarak gülümsüyordu.
"Bugünkü dersimizi biraz erkene aldım." Diyerek içeriyi işaret etti.
"Bak dünkü konuşmam yüzündense..." cümlemi bitirmeme izin vermeden içeriye girdi. Ne olduğunu anlamadım. Elindeki mavi kabı uzatarak.
"Dünkü kurabiyeler güzeldi, teşekkür amaçlı kek yaptım."
"Kek mi?"
"Evet."
Uzattığı kabı elime aldım.
"Yine çatı katında mı çalışıcaz?"
Olamaz odam çok dağınıktı. Yürüyüşten gelince eşyalarımı fırlatmıştım. Hemen elimdeki kabı Onur'un eline tıkıştırdım. Merdivenleri üçer üçer atlayarak odama girdim. Eşyaları alıp dolabıma tıktım. Dolabım zaten almış başını gidiyordu. Zar zor kapağını kapattım. Bir hamlede yatağımı topladım. İdare ederdi. Yine koşarak aşağıya indim. Bıraktığım yerde ayakta dikilip etrafa bakıyordu. Elindeki kabı tekrardan aldım.
"Sen geç ben kek yapıyım. Yani tabağa alıyım." Başka birşey demeden mutfağa girdim. Oda yukarıya çıktı. Kabın kapağını açtığımda kendimi tutamadım gülmeye başladım. Kekler yanmıştı. Onur'u kek yaparken hayal ettim daha da gülmeye başladım. Kekleri iki tabağa dizdim, iki bardak da süt koydum.
Odaya çıktığımda masaya geçmiş kitabın sayfalarını karıştırıyor, elinde tuttuğu kalemin arkasını ısırıyordu. Bunu bende çok yapardım. Kapıyı çalarak geldiğimi belli ettim. Arkasını dönmemişti. Sanırım odaklanmaya çalışıyordu. Masaya kekleri ve sütleri koydum. Bir dilim kek alıp ısırdım. Hayatımda yediğim tadı en kötü olan şey olabilirdi ama bunu bana Onur yapmıştı. Bu bütün dilimleri yemem için yeterli bir sebep.

Onur işini bitirip bana döndü. Kek yediğimi görünce konuşmadı. Bir dilim kek aldı ve ısırdı. Isırdığı gibi bir bardak sütü bir hamlede bitirmesi bir oldu. Elimdeki yarım keki alıp.
"Manyak mısın bunu nasıl yiyorsun. Bu...bu yanmış."  Gülerek yüzüne baktım.
"Ben beğenmiştim." Dedim. Ardından gözlerimiz buluştu. Gözlerimi gözlerinden çekmedim. Öylece baktım. Gözlerinde çok tanıdık birşey vardı ama anlayamadım.
Gözlerini ilk kaçıran o oldu. Ayağı titremeye başlamıştı. Belli ki bir derdi var.
"Bende annemi çok küçükken kaybettim." Şok olmuştum. Acısını biliyordum. Bunu demek çok zordu. O an dolan gözlerine bir öpücük kondurmak istemiştim. Ona sıkıca sarılıp acını tanıyorum demek isterdim. Ama yapamadım. Konuşamadım.
"Neden biz sence?" Bu cümle çok ağır bir cümle. Cevap vermesi daha zor.
"Bende bu soruyu çok kez kendime sordum. Sanırım cevabını bende bilmiyorum."
"Sence bizi görüyorlar mıdır?"
Gözümden birkaç damla yaş aktı.
"Görüyorlardır heralde." Yüzüme baktı.
Gözyaşlarım yanağımdan süzülüyordu. Gözyaşlarımı silmek için elimi yüzüme götürürken Onur'un başını omzumda hissettim. Bekledim... Bir damla göz yaşını elimde hissettim. Bu sert çocuğun da kalbi vardı. Kim bilir nelere dayanmıştı. Bilmek ve yaralarını sarmak isterdim. Birkaç dakika öylece durduk. Sonra birden ayaklandı. Gözyaşlarını sildi.
"Çalışman gereken yerleri işaretledim."
Diyerek hiçbir eşyasını almadan odadan çıktı arkasından "Onur" diye bağırdım ama durmadı. Bende böyleydim aniden kaçmak ve yalnız kalmak istiyordum.
O yüzden peşinden gitmedim. Kalkıp kendimi yatağıma bıraktım. Odamda tıkırtı sesleri duydum. Yatağımdan fırladım. Tam karşımda Hatice teyze parmak uçlarında boş bardakları almaya çalışıyordu. Kısa bir süre bakıştık. Kendime hakim olamayarak gülmeye başladım. Korkmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ben gülünce oda gülmeye başladı.
"Kusura bakma kızım."
"Sorun değil Haticoş."  Boşları almaya devam etti ve kekleri gördü.
"Hayrola kimi zehirliyorsun. Keşke bana söyleseydin kuzum ben yapardım zahmet etmişsin."
Keklere bakarak gülmeye başladım.
"Tarif versen yeter." Dedim. Saat kaç diye ekledim.
"Dokuz buçuk kızım."
"Nee! O kadar oldu mu ya." Diyerek esnedim.
"Hayrola ne kadardır uyuyorsun? Yoksa hasta mısın?" Diyerek elini alnıma koydu.
"Evet." Dedim
"Neren ağrıyor kızım."
"Ruhum Hatice teyze, ruhum ağrıyor."
Üzgün gözlerle bana baktı. Ve ayağa kalktı.
"Hadi kalk bir iki lokma birşey yiyelim."
"Senden bir ricam var Haticoş."
"Söyle kızım."
"Bana kek yapmayı öğretir misin?"
"Tabiki öğretirim."
"Ama şimdi."
"Şimdi mi? Geç değil mi?"
"Olsun kek yapmak istiyorum."
"Tamam ben mutfağa geçiriyorum gelirsin."
Kalkıp biraz odamı topladım. Masaya bakınca bir kitap gördüm. Dokunsam mı diye düşündüm. Kitabı elime aldım. Kitabı açtığım gibi altı çizili bir cümle dikkatimi çekti.
"Çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustum. Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı. Sen duydun mu sustuklarımı?
Bu alıntının da anlamı derin ve güzeldi.
Hemen elime kalem kağıt aldım ve virgülü virgülüne yazdım. Aşağıya indim. Hatice teyze mutfakta beni bekliyordu.
"Evet kuzum tarif burada yazıyor ben seni uzaktan izleyeceğim. Eğer takılırsan yardım ederim." Diyerek bana bir kağıt uzattı. Malzemelere göz gezdirirken "bir yemek kaşığı sıvı vanilya." Dikkatimi çekti.
"Vanilya kullanmasak olur mu?"
"Olur ama sen vanilya seversin neden istemiyorsun. Hem güzel tat verir."
"Artık sevmiyorum."
"Tamam o zaman onun yerine daha fazla şeker koyarız."
Hatice teyzeye gülümsedikten sonra malzemeleri tek tek tezgaha dizdim. Malzemeleri tek tek karıştırdım.
"Tamam kıvamı güzel oldu sen şimdi git kek kalıbını getir." Dedi Kek kalıbını yağladıktan sonra hamuru döktüm ve fırına verdik.
"Saat geç oluyor kuzum. Git biraz daha dinlen ben keke bakarım." Çok iyi olurdu. Neredeyse bütün gün uyumama rağmen hala yorgundum. Yukarı çıkacakken Hatice teyze arkamdan
"Yarın sabah erkenden gidicem. Kahvaltını masaya hazırlarım." Dedi.
Tekrardan aşağıya indim
"Erkenden gidicek misin?"
"Evet kuzum neden?"
"Şey...Yarın arkadaşlarımla piknik yapmayı planlıyorum. Kekin yanına birkaç bişi daha yapmanı isteyecektim."
"Oyy kuzum sen yeterki iste ben hallederim."
"Çok teşekkürler Haticoş."
Yukarıya çıkarak kendimi yatağıma bıraktım. Telefonumun alarmını 12.00'a kurdum. Yarın için çok güzel şeyler planlamıştım. Dinlenmem lazımdı.

Yine alarm sesiyle güne başladım. Hemen yatağımdan fırlayıp banyoya koştum. Güzel bir duş aldım. Kendime gelmiştim. Dolabımı açtığımda kırmızı salaş bir elbise gözüme takıldı. Çok güzeldi. Dizlerimin hemen üzerinde ve siyah bir kemeri vardı. Öteki kıyafetlerime bakmadan kırmızı elbiseyi aldım. Son olarak mutfağa indim. Masanın üzerinde bir sürü kap ve kocaman bir piknik sepeti vardı. Mutluluktan ağlamak istiyordum. Kapları dikkatlice sepete yerleştirdim. Odama çıkarak Onur'un kitaplarını da bir çantaya koydum. Herşeyi halletmiştim. Sıra saçımdaydı saçımı tepeden dağınık topuz yaptım. Perçemlerimi daha da belirginleştirdim. Saçım hazırdı. Benimde hazır olmama son birşey kalmıştı. Gözlerim komidinimin üzerindeki güle kaydı. Onu unutamazdım. Gülü de gazeteye sararak dikkatlice çantama koydum. Bütün herşeyi alıp evden çıktım. Hava çok güzeldi. Sıcak esen hafif rüzgar elbisemi dalgalandırıyordu. Hızlıca Onur'un evinin kapısına koştum. Biran içime bir korku hakim oldu. Ya evde değilse? Ona söyleseydim gelmeyebilirdi. Sürpriz olsun istemiştim. Korkarak zile bastım. İçimden
"İkinciye açacak." Diye geçirdim ve tekrar zile bastım. Kapı açılmıştı. Karşımda Onur vardı. Şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Güneş ışığı onu daha da çekici yapmıştı. Zar zor ağzımı açarak
"Bugün de ben dersimizi erkene aldım." Diyerek güldüm. Yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Ve elimdekileri göstererek
"Bunlar ne?"
"Bu sepet bu da çanta." Diye gülerken birden gülmeyi kestim. Telaşlanarak
"Çok pardon, gerçekten bilerek olmadı."
Telaşlanmam onu güldürdü.
"İçlerinde birkaç birşey var. Bugün odamda değil de daha huzur veren bir yerde çalışıcaz."
"Neresiymiş orası?"
"Gidince görürsün. Hadi git üstüne birşey al gel bekliyorum."
Birkaç dakika sonra kapı tekrardan açıldı. Onu gördükten sonra elimdeki sepet yere düştü. Telaşlanarak sepeti kaldıracakken oda aynı anda sepete eğildi. Gözlerimiz birbirine değdi.
"Ben alırım." Dediğinde düşüp bayılacaktım. Sepeti kaldırdığı gibi indirdi
"Bu ne be ne koydun bunun içine."
"Yemek."
"Ordu mu doyuracaksın. Hem sen bunu nasıl taşıyordun."
"Ellerimle." Sinirlenmişe benziyordu.
"İstersen ver ben taşırım." Daha da sinirlendi.
"Gerek yok hallettim." Diyerek sepeti kaldırdı. Onur üzümlü kekim.
Yol boyunca hiç konuşmadık ve gelmiştik. İşte huzurun kaynağı: sahil. Geçen geldiğimde oturduğum ağacın altına sepetten bir örtü çıkarıp serdim. Oturması için Onur'a işaret ettim. Yorulmuştu kendini yere bıraktığında rahatlamış gibiydi. Sepetten kapları tek tek çıkarttım. Teker teker dizip kapaklarını açtım. Çok güzellerdi Hatice teyze döktürmüştü.
"Bunları sen mi yaptın?"
"Ahh Nerdee. Haticoş sağ olsun o yaptı."
Onur bana tuhaf tuhaf bakıyordu.
"Hadi." Dedim
"Ne hadi?"
"Yesene." Diyerek ağzına bir yaprak sarması tıkıştırdım. Yine gözlerimiz birbirine değiyordu. Bu sefer gözlerimi ilk ben çektim. Sessizce yemeye devam ettik.
Ona kendim yaptığım keki uzattım. Biraz tereddüt ederek aldı. İçimden beğenmesi için dua etmeye başladım. Tek bir ısırık aldı ve keki tabağa koydu. Üzülerek
"Beğenmedin mi?" Diye sordum. Biraz düşünerek bana döndü.
"Annemin kekine benzemiş." Diyerek tebessüm etti. Yüzünde tebessüm vardı ama içinin acıdığını hissediyordum.
Düşünmeden
"Çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustum. Birini söylesem diğeri yarım kalacaktı. Sen duydun mu sustuklarımı?" Dedim. Çantamdan kitabını çıkartarak ona uzattım. Çantamdaki gül de dikkatimi çekti.
"Biliyor musun daha önceden buraya geldiğimde tanımadığım bir abla bana derdimi denize atabileceğimi söyledi. Suyun hafızası varmış. Derdimi götüreceği yeri iyi bilirmiş." Diyerek gülü ona uzattım. İlk başta almak istemedi sanki ama yine de aldı. Ayağa kalkarak bana baktı. Bende ayaklandım. Önden yavaşça denize doğru ilerledi. Gözlerini kapattı ve sanki birşeyler düşünmeye başladı. Gözlerini açtı ve dizlerinin üzerine eğilerek gülü yavaşça suya bıraktı. Yanına gidip
"İçimden bir ses gülün de gideceği yeri bildiğini söylüyor." Dedim. Ayağa kalkarak bana doğru yürüdü. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı.
Gözlerimiz birbirine gülüyordu sanki. O anda beklemedik birşey oldu. Yanağıma bir öpücük kondurdu. Ne olduğunu şaşırmıştım. Öpücüğün etkisinden çıkamazken gülerek.
"Baksana yemekler bizi çağırıyor." Diyerek yürümeye başladı. Arkasından baka kaldım. Adım atsamda ruhumun beni öptüğü yerde kaldığını hissedebiliyordum.

ŞEHRİN ORTASINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin