3 öpücük

282 38 5
                                    

Elimdeki kağıdı tekrar tekrar okudum. Her harfini her hecesini aklıma kazıdım. Kağıttaki yazı babama aitti. Küçük bir çocukken babamın o güzel yazısına özenirdim hep. Benim dağınık ve iç içe geçmiş harflerle dolu yazılarım tam bir rezaletti. Asıl sorun şu ki, babam dan ilk defa bizi terk ettiğin den beri bir haber almıştım.  “aramıza hoş geldin” demekle neyi kast etmişti ki. Yoo hayır… bu kesinlikle olamaz. Yoksa oda bizden birimiydi.

“ kötü bir haber mi yoksa?” diye sordu tiffany. Kağıdı okuması için ona uzattım. Babamın bizi yıllar önce terk ettiğini zaten biliyordu. Bu kağıdı okumasında da bir sakınca yoktu benim için.

“ ne düşünüyorsun?” diye sordu okumasını bitirince.

Aslında ne düşüneceğimden emin değildim. Oldukça şaşkındım. Bir çok duyguyu aynı anda yaşıyordum. Bizi terk ettikten sonra ona hep öfke duydum, sürekli onu ve annemi suçladım. Ama en çok da babamı. Şimdi hayatımızdan birden çıktığı gibi yine birden hayatıma girmişti. Artık ona karşı sadece öfkeli değildim. Bastırdığım bütün duygular dışa vurmak için belirmişti yine. Yine o öfke kıvılcımlarının beni sardığını hissediyordum bu defa özlemle de birleşmişti ve daha yakıcıydı benim için.

“ hiç iyi görünmüyorsun.”

Tiffany konuşmasına devam ediyordu ama onu duyamıyordum. Öfkemi bastırmaya çalışıyordum. (Duvarları yumruklayarak ve tekmeleyerek.)

 Lanet olsun. Lanet olsun. Lanet olsun.

Tiffany ilk şaşkınlığı üzerinden atınca beni sakinleştirmek için yerinden zıpladı. Ama onun gücü bile beni zapt etmeye yetmiyordu.

“ madem hayatımızdan çıkıp gitti ne demeye tekrar dönüyor. Madem kendisine yeni bir hayat seçti neden bizim hayatımıza burnunu sokuyor.”

 Bağırarak her yeri yumrukluyordum. Duvarları yumruklarken tiffany artık beni tutmuyordu. Onun yerine telefonda birileriyle konuşuyordu. Bu küçük gözlem beni kendime getirdi. Yumrukladığım duvardaki kırmızı izlere sonrada ellerime baktım. Her yer kan olmuştu. Ama ben acı hissetmiyordum. Nihayet nefesimin düzene girmeye başladığını ve öfkemin beni terk ettiğini hissettiğimde, kanlı duvarın önünde artık ayaklarım beni taşıyamaz hale gelince kendimi dizlerimin üzerine bırakıp ağlamaya başladım. Bedenim hıçkırıklarımın arasında sarsılıyordu. Babama duyduğum özlem öfkemden daha büyüktü. Bana gönderdiği bir not beni perişan etmişti. Eğer onu görürsem yaşayacaklarımı düşünemiyordum.

İlk önce kapı sesini daha sonra ayak seslerini duydum. Biri beni çekip göğsüne yaslayana kadar tam olarak kendime gelememiştim. Eliyle saçlarımı okşarken bir yandan da kulağıma fısıldıyordu. “ geçti artık, hepsi geçti. Ben yanındayım.”

Şuan en çok duymak istediğim sesti bu. Yanımda olmasını istediğim kişi. Kevın’ın varlığı ile birlikte içimde kalan son öfke tanecikleri de gitmişti. Beni göğsünden uzaklaştırarak yüzüme baktı. Islanmış saçlarımı yüzümden çekti ve alnıma bir öpücük kondurdu. “ iyi misin” diye sordu. İlk öpücük diye düşündüm, şefkatli.

“ iyiyim” diye bildim titreyen sesimle birlikte. Aslında titreyen sadece sesimde değildi, bütün vücudum titriyordu. Kevın da bunu fark etmiş olacak ki beni yerden kaldırdı ve dağılmış olan yatağıma yatırdı. Etrafıma bakınca dağılmış olan odamda kapının yanında üzgün ve çağresiz bir şekilde bekleyen arkadaşımı gördüm. O kadar yorgundum ki yatağa yatarken sadece “üzgünüm” diye bildim. Daha sonrada uykuya daldım.

Uyandığımda yatağımın bir kenarında kıvrılmış olan kevın’ı gördüm. O kadar güzel uyuyordu ki… uyurken bile bu kadar yakışıklı görünebilir miydi biri. Yatağımda uzanan bu adamın beni bu denli etkilemesine izin vermemeliydim. O benim eğitmenimdi ve aslında en önemli sorun aramızdaki yaş farkıydı. Bu benim için sorun olmasa da onun için muhakkak sorun olurdu. Daha fazla dayanamayarak elimi saçlarına doğru uzattım. Ona dokunmak istiyordum. Ama daha elim ona ulaşamadan acı beni sardı. Ellerimi bandajlamışlardı ama çok acıyordu. Sanırım bandajlar için doktoru çağırmışlardı. Acaba benimle ilgilenme görevini kevın mı üstlenmek istemişti.

GÜNEŞ EVİ (bir vampirden daha fazlası...) #wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin