dudakları, dudaklarım, dudaklarımız

234 30 3
                                    

Davıd beni o oda da tek başıma bıraktıktan sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Emin olduğum üç şey vardı. İlk'i benden büyük olan eğitmenim kevın'a aşık olmuştum, hem de karşılıksız bir şekilde. İkincisi sevdiğim adamın abisi bana aşık olmuştu, üçüncüsü ise ve en acı olanı sevdiğim adamın abisi ve beni seven adama karşı bir şeyler hissediyordum. Kendimi tam bir KALTAK gibi hissediyordum.

O ve daha sonraki gün derslerime, kafamdaki aşk üçgenim ile ilgili sorularla girmiştim. En son girdiğim ders kevın ile olan büyü dersimdi. Aramızda geçenleri dersimize yansıtmayacak kadar profesyonel biriydi. Ona her baktığımda kalbimi acıtan ve beni yıkan sözleri kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu. Fakat tuhaf olan şey... Sürekli beni izlerken yakalıyordum onu. Bazen sanki beni ilk defa fark ediyormuş gibi izliyordu beni, bazen ise hayal kırıklığını görüyordum gözlerinde. Fakat beni en çok yaralayan o gözlerin bana sevgi haricinde birçok duygu ile bakmış olmasıydı. Öfke, hüsran, acı, hayal kırıklığı...

Ve şimdi günün son dersine gitmek için spor salonuna doğru yola çıkıyordum. Kalp acıma doğru...

 Kapıyı yavaşça araladım ve içeri girdim. Mum ışığı rengindeki oda da yanan mumlarla birlikte, yerde sırtını duvara yaslamış oturuyordu. Geldiğimi fark etmişti vücudunun gerilişinden ve sırtının dikleşmesinden anlamıştım. Fakat benim olduğum tarafa bakmıyordu. Yeni bir taktik denemeye karar verdim. sanki karşımdaki sevdiğim adam değilmiş ve beni 3 kere öpmemiş gibi yapmaya karar verdim. ( baştan beri yapmam gereken bu değişmiş gibi. Ve tabi ki de 3 öpücüğünde de dudağımdan öpecek aşamaya geçmemiştik.)

Kapıyı kapatıp büyük ve geniş olan odada ilerlemeye başladım. Ondan en uzak noktaya giderek çantamı yere bıraktım ve odanın ortasına geçerek yere oturdum. Her zaman derse başlamadan önce yaptığımız gibi gözlerimi kapatarak konsantre olmaya başladım. Derin ve düzenli nefesler alarak bütün düşüncelerimden arınıyordum. Taa ki o konuşana kadar.

" ne yapıyorsun"

Tek gözümü açarak cevap verdim ona.

" her zaman ki gibi, arınıyorum" dedim ve tekrar gözlerimi kapattım.

" sana haber vermediler mi?" sesi oldukça sıkıntılı çıkıyordu. Sanki bu konuşmayı yapma görevi ona kaldığı için üzgünmüş gibi.

" ne için haber vereceklerdi?" dedim gözlerimi açarak merakla.

Ama o cevaplamadan önce bir müddet gözlerimin en derinine bakarak bekledi. Sonra yerinden kalktı ve tam karşıma gelerek oturdu. Ama aramıza mesafe koymakta kararlıydı.

" gidiyorum ariana" dedi. " akademi müdürünüz ile konuştum senin için başka bir eğitmen getirecekler, böylesi daha iyi olacak." dedi.

Kalbim deli gibi çarpıyordu. Korkuyordum ilk defa gerçekten korkuyordum. Beni bırakıp gideceği için bu lanet olası yerde kalbimde büyük bir açıklıkla beni öylece bırakıp gideceği için. Zaten imkansız olan aşkımı tümüyle çıkmaza ve imkansıza sürükleyen tanrıya kızıyordum. Gerçekten benden nefret ediyordu. Gözlerimin dolmaya başladığını hissettim.

" a..ama... ama neden?" diye bildim çatlayan sesimle birlikte.

"çünkü böyle olması gerekiyor ariana. ben...sana yeteri kadar bir şeyler öğretemediğime karar verdim" dedi. yalan söylüyordu. Gözlerini kaçırıyordu benden, yalan söylüyordu. Çünkü asıl sebebi ona olan aşkımdı. Bu yüzden gidiyordu.

" gitmek zorunda değilsin" dedim akan göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken.

" evet zorundayım" dedi kısık tuttuğu sesiyle. Bu onun içinde zordu, ama neden?

" gerçek sebebini söyle, gitmene neyin sebep olduğunu söyle." Ses tonum onun aksine yüksek çıkıyordu. Çünkü üzgündüm, çünkü onu... kaybetmek üzereydim.

" neden zorluyorsun ki ariana, doğru olan bu anlasana" artık oda bağırıyordu. Göz yaşlarımı tutamıyordum. Onun karşısında ağlamaktan ne kadar utansam da şuan bunu umursayamıyordum. hızla ayağa kalktım ve " benim yüzümden değil mi?" diye sordum.

" hayır" dedi ve ayağa kalktı. Ama bakışları hala yerdeydi gözlerime bakmıyordu.

" seni önemsemiyorum. Neden senin yüzünden gideyim ki" dedi. Her kelimesi tokat gibi çarpıyordu yüzüme. SENİ ÖNEMSEMİYORUM demişti. Göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken hışımla elimin tersiyle sildim ve artık her şey için çok geçti.

" öyleyse kanıtla" dedim ve hiç düşünmeden parmak uçlarımda kalkarak onu öptüm. Dudakları yaptığım şeyin şokuyla kaskatı kesilmişti. Fakat birkaç saniye içinde hafifçe araladı dudaklarını ve öpücüğüme karşılık verdi. Saf başlayan öpücükleri hızlandı ve tutkuyla birleşti. Dudaklarını hiç ayırmadan beni odada duvara doğru sürükledi ve sırtımı duvara yasladı. Bir eli saçlarımı okşarken diğer eli belimi kavradı ve kendine biraz daha yaklaştırdı. Bedenlerimiz birbirine değerken dudakları ateşli bir şekilde beni öpmeye devam ediyordu. Daha sonra hızla geri çekildi. Hızlı nefesler alıyorduk her ikimizde. Az önce yaşadığımız şeyin şoku ve heyecanıyla göğüslerimiz sık nefeslerimiz ile inip kalkıyordu. Emin olduğum dördüncü bir şey daha vardı artık. Karşımda duran ve aşık olduğum adamda beni seviyor ve istiyordu. Aksi takdirde beni bu şekilde öpmezdi. Ve bana bu şekilde bakmazdı. Yoğun bakışları içime işliyordu. Karşımda duruyor ve kendiyle savaşıyordu adeta. Bir adım atsa dudaklarımız birleşecekti ama o geriye doğru bir adım daha attı ve...

" onu da bu şekilde öptün mü?" dedi.

" kimi?" diye sordum düzene girmiş nefesimle.

"kardeşimi"  dedi ve arkasını dönerek hızla çekip gitti.

Söylediği şeyle birlikte ayaklarım artık beni taşıyamaz hale geldi ve kendimi dizlerimin üzerine bıraktım. Şimdi o da beni bu oda da yalnız bırakıp gitmişti.  Tebessüm ettim ve giderken açık bıraktığı kapıdan belki gelir umudu ile baktım. Ve dedim ki kendi kendime "lanet olsun ariana gülüşünde iğrenç bir çağresizlik var" ve tekrar gülmeye başladım. Kahkahalarım boş oda da yankılanırken bilincim benden uzaklaştı yerine gelen karanlık, bir çarşaf gibi örttü bedenimi.

GÜNEŞ EVİ (bir vampirden daha fazlası...) #wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin