0.7

1K 73 55
                                    

İyi okumalar dilerim bebeklerim,  yorumlarda bekliyorum sizi.🧿✨🦋

•(•)•

Günler geçti, iki hafta bıraktım bu koca evde tek başıma. Teoman'ı ise en son o gece görmüştüm. Televizyondan gelen cılız ışık yüzüne vururken, orada öylece uyumuştuk. Uyandığımda ise Teoman hiç yokmuş gibi ortalıktan kaybolmuştu. Camlarda demirlik, kapının kilitli olması ile önlemlerini alarak kaçmamı engellediği anlaşılıyordu.

Buzdolabını sonuna kadar doldurmuş, öylece gitmişti. Ona iyi davranacaktım, güvenini kazanıp kaçacaktım ama bu süreçte asla ona bir umut vermeyecektim. Her zaman gerçekleri yüzüne vuracağım, olduğumuz durumu bende unuturdum yoksa. Oynadığım oyunda bende kaybolursam, kimse bizi bulamazdı.

İlla ki gelecekti, bugün değilse yarın. Eğer tamamen gitmek isteseydi beni de özgürlüğüme kavuşturur ve serbest bırakırdı.

Bu yalnızlıkta evin bütün köşelerini ezberlemiştim. Dışarıyla iletişim kurabileceğim bir şeyler aramıştım ama hiç bir şey yoktu televizyon dışında. Babam beni arıyordur değil mi?

Bir haber kanalına denk geldiğimde, değiştiremedim. Ellerim buz gibi olurken, kumanda ayaklarımın ucuna düştü. Televizyondan gelen sesler uğultuya dönüşürken, dilim lal olmuştu.

"Bu sefer ki acı haber İstanbuldan, kendi sokağından gündüz vakti zorla kaçırılan 18 yaşında ki Cennet Özalp'in cansız bedeni Şile tarafında ormanlık alanda bulundu. Yüzü tanınmayacak halde olan cesedin otopsi raporuna göre, Cennet'e ait olduğu kanıtlandı."

Sonra polislerin ve gazetecilerin olay yerinde uzaktan çektiği videolar geliyordu. Babam yoktu hiç bir görüntüde, sadece videolar gösterilirken köşede gülümsediğim bir fotoğrafım vardı. Annemin iki sene önce yazlıkta çektiği fotoğrafımdı.

Kadın hüzünlü tutmaya çalıştığı sesiyle bir şeyler daha geveledi, sonra başka bir haber geldi karşıma.

Kendi ölüm haberimi görmek...

"Hayır... Olmaz! Ölmedim ben, babam inanmamıştır! Ölmedim, hayattayım ben!"
Ne zaman ayağa kalktım, karşımda ki televizyonu devirdim bilmiyordum. Ünitenin üzerinde bulunan tüm biblolar yerlere serilirken öfkemden ağlıyordum.

"Düşündüm de, mezarına beraber çiçekler dikeriz. Küçük sevgilim, ne dersin?" Arkamdan gelen ses ile yerimden sıçrarken, nefretin bulaştığı gözlerimle öldürmek istedim onu.

"Se- sen nasıl yaptın bunu?! Ölmedim ben! Babam inanmaz böyle bir şeye, gideceğim ona!" Yüzüne karşı bağırışlarımı sırıtışı ile izliyordu. Kalbime birisi hançer saplamış gibi hissediyordum. Bu kadar ileriye nasıl gidebildi?

"Öldün sen Cennet, artık buralarda ismin sadece cansız beden olarak geçecek." Bir insan, seviyorum diyorsa eğer sevdiği kişinin üzülmemesi için, saçının teline zarar gelmemesi için sonuna kadar uğraşırdı.

Ama karşımdaki adam, sanki ölmemi dilermiş gibi konuşuyordu. Sonra sakince saçlarımı okşayıp beni sevdiğini söylüyordu.
Ama bu hengamede atladığım bir şey vardı, Teoman'ın bir kalbi, vicdanı yoktu.

İnsan, insan dediğin nedir ki?
Torba dolusu kan ve et mi?

Hayır.
Hayvanlar da öyleydi. İnsanı insan yapan aklı, vicdanıydı. Kalbiyle sevmesi, saygı duymasıydı.

"Sen- sen canisin! Hastasın, katilsin! Nasıl yaptın bunları, hiç mi üzülmüyorsun?!" Karşısında sinir krizi geçiriyordum, ama gözlerine inen o siyah perde onu o kadar çok kör etmişti ki, sevdiğini iddia ettiği beni görmüyordu.

CANHIRAŞ KATİLİM |18 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin