sabah normal günlere nazaran erken uyanmıştım. hızla yataktan kalkıp telefonumu şarja taktım ve pratik bir kahvaltı hazırladım kendime. kahvaltımı yaparken Nisa'yı biraz daha araştırmanın zararı olmayacağını düşünerek ismini arama motoruna yazdım.
dün bateri çaldığını öğrenmiştim ama bir müzik grupları olduğunu bilmiyordum. 5 kişilik bir müzik grupları vardı ve anladığım kadarıyla okullara konsere gidiyorlardı.
"her yeni gün bir yeni bilgi diye boşa dememişler."kahvaltım bittiğinde siyah bir tişört ve eşofmanın üzerine bir de siyah bir hırka giyip şapkamı kapattım. gizlilik oyunları hoşuma gidiyordu. beni hatırlayacağını sanmıyordum,günde onlarca insanla konuşuyordu muhtemelen ve aralarından beni hatırlaması imkansız gibi bir şeydi, ama her ihtimale karşı kendimi gizlememin iyisi olacağını düşünerek evden çıktım.
kulaklığımın bir tekini kulağıma geçirip dünkü araştırmalarımda bulduğum evin konumunu telefonumdan açtım.
eve 15 dakikada varmıştım,aramızda yalnızca 15 dakika olmasına rağmen daha önce onu görmemem şaşırtıcıydı. evinin tam karşısında park edili olan arabanın arkasına geçip evin içini izlemeye başladım,kulağa fazla sapıkça gelebilir fakat onunla alakalı bir şeyler öğrenmek istiyorsam bunu yapmak zorundayım...
salonunun perdesi açıktı ve içerde herhangi bir kıpırtı yoktu. yaklaşık 1 saattir bekliyordum ve artık sıkılmaya başladığımda son 5 dakika daha bekleyip ardından pes etmeye karar verdiğimde odanın penceresini açan bir kız gördüm. Nisa değildi ama Nisa'nın yaşına yakın bir kızdı ve gözüme çok tanıdık geliyordu yüzü.
biraz sonra içeriye Nisa girdi. "Başardın Oge!" kendi kendimi tebrik edip içeriye daha dikkatli bakmaya başladım. elindeki fincanıyla kanepesine sinmişti anlaşılan üzerindeki uyku mahmurluğunu atmaya çalışıyordu. biraz daha koltukta oturduktan sonra o odadan çıktı ve bir yan odanın ışığı açıldı. bu odanın perdeleri sıkı sıkıya kapalı olduğu için gözlemleyebileceğim herhangi bir şey yoktu.
daha sonra apartman kapısı açıldı nisa ve az önce camı açan kız birlikte apartmandan çıktılar. müziğin sesini hafifleterek normal bir insan gibi(!) arkalarından gitmeye başladım. bir metro istasyonunun önüne geldiklerinde iki kız sarılıp ayrıldılar, Nisa'nın yolunda yürümeye devam etmeye kalkarsam simsiyah giyimimle fazla dikkat çekecektim bu yüzden Nisa'nın 2-3 adım önünde hamlelerini gözlemleyebilecek kadar yakınında yürümeye başladım.
dünkü kafeye tekrar girdiğinde bende hızla okuldaki işlerimi halletmek için okula yönlendirdim adımlarımı. okuldan sonra kafede yapmam gereken şeyler vardı
"Oge?"
"hı?" kafamı yukarı kaldırmamla sesin sahibini görmem bir oldu. çocukluk arkadaşım Anıl,biz daha 10 yaşındayken İzmir'e taşınmışlardı ve bayadır yalnızca sosyal medyadan iletişim kurabiliyorduk. şu an onu yanımda görmem heyecan vericiydi.
"hangi rüzgar attı seni buraya?"
"insan bir hoşgeldin der ama sen küçükken de böyleydin."
"ya hoşgeldin hoşgeldin de ne bileyim birden görünce şaşırdım."
"şaşırtmayı severim,bilirsin" anıl önümden yürümeye başlayınca onu takip etmeye başladım. bugün birilerini takip etme günü falan mı?
"nereye gidiyoruz?"
"oge her şeyi çok sorguluyorsun."
"okulda işlerim var,o yüzden."
"he,o zaman sen işlerini bitir sonra birlikte bir şeyler yapalım."
"tamam,bekle beni burada birkaç fotokopi çıkarttırıp geleceğim."
aklıma çok iyi bir fikir vardı. kafeye Anılla birlikte gidecektim ve 2 gündür üst üste gitmem dikkat çekmeyecekti.
fotokopileri ve geri kalan birkaç kısa işimi halledip Anıl'ın yanına gittim.
"hızlı bitti işin."
"kardeşimi bekletir miyim ben?"
"ee ne yapıyoruz?"
"seni bildiğim çok güzel bir kafeye götüreceğim,hem buraya da çok yakın."
"çok iyi olur,seninle konuşmayı özledim." bir kolumu Anıl'ın omzuna atıp hafif sıktım. "bende seni özlediim."
kafeye girdiğimizde yine dün oturduğum masanın boş olması şansın kara yüzünü bana tanıtsa da zaman kaybetmeden anılla karşılıklı şekilde oturduk.
"hangi rüzgar attı seni sorumu tekrarlayabilir miyim?"
"vallahi İzmir çok sıktı,çevrem çok az okul çok kısıtlayıcı falan sıkıldım yani bir de yoruldum artık oge fiziksel bir yorgunluk olsa halledeceğim ama mental olarak yordu bu yıl beni."
"senin bir derdin mi var?" anıl'ın uzaklara dalması,böyle depresif konuşması hiç hayra alamet değildi. benim cıvıl cıvıl çocukluk arkadaşıma ne oldu?
"yok be öyle günlük sıkıntılar."
"emin misin?" anıl kafasını evet dercesinde salladığında pek inanmasam da inanıyor gibi yapmayı seçtim çünkü üstelersem daha çok üzülebilirdi.
"hoşgeldiniz!" arkam dönük olduğu için kimin siparişlerimizi almaya geldiğini anlayamamıştım vücudumu çok az döndürüp yaka kartıyla göz göze gelmemle gözlerimden ışıltılar çıktığına yemin edebilirim.
"hoşbulduk."
"önerebileceğim sıcak şeyler var." manalı gülüşüyle kısılan gözleri gözlerimle buluştuğunda vücudumun en yukarısından en aşağısına kan akışımı hızlandırmış gibiydi.
"tanışıyor musunuz?"
"ee dün yağmur yağıyordu,ıslanmamak için buraya girmiştim."
"anladım,ben bir çay alabilir miyim?"
"tabii,siz beyefendi?"
"papatya çayı istiyorum bende." bu sefer ben dünden bir hatırlatma yapmıştım ve tam yerinde bir hatırlatmaydı bence.
nisa hafif gülerek başını salladı. "tabii,getiriyorum hemen."
nisa masadan uzaklaştığında anıl gözleriyle nisayı göstererek bir şeyler ima etmeye çalışıyordu.
"yakışıyorsunuz he.""anıl,saçmalama ya." yakışır mıydık cidden?
"okyanus çocuk ve japon kız,iyi roman karakteri olurmuşsunuz. yazarlar nasıl bir fırsat kaçırdıklarını görse ağlarlardı herhalde.
"yaz dizisi desek daha doğru olur." oldukça tanıdık sesin geldiği yöne ikimizde aynı anda baktığımızda gözlerimizin açılması bir oldu.
"Berkan!"
kurguya berkan geldi mutluyum sanırım.
önceki bölümde de dediğim gibi,reel'dan çok farklı bir kurgu olduğu için o onunla tartışmış onun onunla arası bozuk ilişkilerini göz ardı edeceğim biraz umarım rahatsız olmazsınız.
![](https://img.wattpad.com/cover/304217516-288-k993419.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one love,one house|texting
Genç Kurgugiden cevap veremeyecek kalansa anlatmaktan yorulmuş zaten w/ognis