her ne kadar birlikte yaşlanmayı dilesekte alnımıza daha doğduğumuzda yazılan o tarih gelecek,biz yaşamamız gerekeni yaşayacağız.peki ya yaşatması gerekenler? ardından 4 kişilik grubumuz 3 kişi kalacak.ağlamalar faydasız,seslenişler cevapsız kalacak. ismi yavaş yavaş hafızalardan silinirken grubun 2 kişi kalmasıyla yüzleşeceğiz. o da alnına yazılanı yaşayacak. aynı şeyleri bu sefer onun penceresinden yaşayacağız. sesleneceğiz sesleneceğiz cevap yok,sarılmak isteyeceğiz fakat bir beden yok. bir mezar taşından ibaret olmuş gülen yüzü. ardından iki kişili bir yaşama adım atacağız. birbirimize destek olacak,aramızdan ayrılanların yarasını birlikte kapatacağız. tek kişi kalmamaya söz vermişken birimiz o sözü tutamayacak. giden cevap veremeyecek,kalansa anlatmaktan çoktan yorulmuş zaten...
ogeday defterini kapatıp baş ucuna koymuştu. konserden geldikten sonra bir duygusallık çökmüştü içine. içinden geldiğince yazdığı uyduruk 3-5 cümlenin bir gün tekrar karşısına çıkabileceği gerçeğini aklına dahi getirmemişti.
berkan ve anıl konser alanından evlerine dağılınca nisayla ogeday bir bardak çay içmek için ilk tanıştıkları kafeye gitmişlerdi. kafe işlek bir caddede olduğundan gece geç saatlere kadar açık kalıyor ve her saatte içerisi tıklım tıklım oluyordu. nisayla yaptıkları o kısa muhabbet bile ogeday'a o kadar iyi gelmişti ki,bir an o masada daima oturmayı bile göze almıştı.
şimdiyse yorgunluktan gözleri yansa da uyuyamıyordu. bir şey onu rahatsız ediyor fakat rahatsız edilmesinin kaynağını bulamıyordu. kalkıp bir bardak su içmeye karar verdiğinde gözüne takılan saat daha çok sinirini bozmuş olacak ki açtığı salon ışığını büyük bir hiddetle kapatıp odasına geri dönmüştü.
milyonuncu dönüşünde artık doğru pozisyonu bulmuş ve uykusuna dalabilmişti.
⛰
rüya görüyordu muhtemelen.rüyada olduğunun farkındaydı ama uyanamıyordu,uyandıramıyordu kendini.
bir mağaranın içine sıkışmıştı. bağırıyor,çağırıyor fakat sesini kimse duyamıyordu. onu kapattıkları aynalı odayı anımsatmıştı bu ortam,onun kadar ürkütücü olmasa da fazlaca ürkütücüydü.
sesi kısılma raddesine geldiğinde minicik boşluktan uzanan elin sahibine dikkat bile etmeden tutundu o ele. ışığı görebiliyordu artık,o kişi her kimse büyük bir sevap işlemişti.
yeryüzüne tırmandığında üzerindeki kum ve toprakları silkeleyip istemsiz kalkan başı sayesinde elin sahibiyle yüzleşmişti. karşısındaki kişi nisaydı. susuyor,yalnızca bakıyordu fakat ogeday ona dokunabiliyordu.
önce yüzüne dokundu,keskin çene hatlarından dudaklarına uzanan parmakları uzun zamandır bunu bekliyormuşçasına dudaklarını okşuyordu. ipeğe benzeyen saçları ogeday'ı fazlasıyla mest etmiş olacak ki gözlerini kapatmış yalnızca saçlarını hayal ediyordu.
"nisa,ne işin var burada?"
"..."
"niye cevap vermiyorsun?"
daha sonra arkasından duyduğu sesle nisayı koruma iç güdüleri canlanmış olacak ki nisa'nın önüne geçmişti ani bir refleksle. fakat arkasında kimse yoktu.
"giden cevap veremeyecek..." bu cümle çok tanıdık geliyordu kulağa. kırmızı çağırıştırdı beyni önce,ardından defterine yazdığı cümleler geldi aklına. son cümleyi beğendiğinden kırmızı yazmıştı o cümleyi ve bu cümle o cümlenin başlangıcıydı.
⛰
güneşin odasına vuran ince sızıntısı sabahın varlığını çağırıştırırken yeni uyumayı başaran biri için oldukça rahatsız ediciydi de. yorganını kafasına kadar çekse dahi bir şey değişmemişti. uykusu açılmıştı bir kere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one love,one house|texting
Teen Fictiongiden cevap veremeyecek kalansa anlatmaktan yorulmuş zaten w/ognis