.15.

340 16 1
                                        

sabahın ilk ışıkları kapalı perdenin ardından eve girmek için br delik ararken berkan ve ogeday hala uyumamıştı. grubun aydınlık yüzü anıl aralarında yokken büyük zorluk çekiyorlardı.

güneş her zaman iyiliği müjdeleyemezdi,bir insanın her zaman gülümseyemeyeceği gibi...durumlar o kadar karışıktı ki,olayın içinde nisa da var ama nisa'nın hala bu işten haberi yoktu. herhangi bir yerde o piç kuruları önüne çıksa hiçbir savunması yoktu,çünkü haberide yoktu.

ogeday kafası koltuğun koluna dayalı bacakları uzatılı bir şekilde yatarken gözüne vuran güneş ışınlarından tek bir dileği vardı.

berkan ensesine avucunun içiyle vurarak başını yerden kaldırdı. aklı anıldaydı hala,aklı o piç kurularının can dostuna ne yaptığındaydı.

"ogeday toparlanıp bir şeyler bulmalıyız,bir şeyler yapmalıyız. oturarak hiçbir şey olmuyor,o adam orada nasıl ne yapıyor bilmiyoruz bile. ya gidip onu oradan biz alalım ya da nisa'dan akıl alalım."

"ikisini birleştireceğiz." ogeday uzandığı yerden atik bir şekilde kalkıp berkan'ı öptü. aklına çok güzel bir şey gelmişti.

"seni beni böyle öpeceksen ben hep parlak fikirler bulayım." dedi berkan koltuğa uzanırken.
"şimdi biraz uyuyalım,sonra nisayla buluşur planı anlatırız." dedi ogeday koltuğa yeniden uzanırken. gözleri daha kafasını yastığa koyduğunda kapanmış,zihni ve hayalleri gerçek dünyadan çekip gitmişti.

berkan ise karşısında masumca uyuyan arkadaşını izliyordu. çok şey yaşamışlardı,ogeday çok şey yaşamıştı. ama her şeye rağmen o kadar güzel toparlanmıştı ki,kazık kadar adam olsada içinde hala bir minik yattığına inanıyordu berkan. hala o duygusal yanını gözlemleyebiliyordu.

o da arkadaşını izlerken uykunun güvenli limanlarına açılmıştı. iki arkadaş önlerindeki zorlukları tahmin bile edemeden öylece uyuyorlardı


anıl yemekten sonra en güçlü silahıyla vurulmuştu. konuşmak. bir odaya kapatılmıştı ama öyle bir odanın varlığı bile insanı korkutmaya yeterken onu oraya kilitlemeleri yeterince tehditkardı.

odanın herhangi bir camı yoktu. cam yerine minik bir havalandırmayla içeri oksijen akışı sağlanıyordu. bir yatak,dolap,çalışma masası ve yatağın tam karşısında bulunan minik boy aynası haricinde hiçbir şey yoktu bu odada.

ağzı bantlı değildi fakat kendi kendine konuşursa iyice delirecekti. kendini yatağın üzerine bıraktığı gibi yorgunluktan uyuyakalmıştı.

"gerçekten böyle bir şey yapar mısın?" dedi nisa gözyaşlarını silerken.

"tabii yaparım,bir taşla iki kuş vururuz." makbule'nin sesi oldukça motivasyon doluydu.

nisa makbule'nin boynuna atlarken bu defa bir bilinmezlik içinde sakin sakin ağlıyordu.

grubun şehrin her bir yanına yayılması yetmezmiş gibi şehrin her bir yanında ayrı acılar çekmeleri çok berbattı fakat,hepsi geçmişte yaşadıklarından mütevellit o kadar güçlü çocuklardı ki...

"hadi o zaman,hazırlanalım gidelim kafeye." nisa ağlamaktan kızaran gözlerini nasıl eski haline dönüştüreceğini bilemeden tuvaletin aynasında makyaj yapmaya başlamışken makbule de ilk iş günü için kıyafet bakarken bir yandan ogeday'a yazıyordu.

ogedayların nisa'ya ne kadar iyi geldiğini gözleriyle gördüğünden beri o kadar güveniyordu ki onlara,bir gün bu dünyadan göçüp gitse gözü arkada kalmazdı.

one love,one house|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin