.16.

477 17 2
                                        

anıl

bilincim yavaş yavaş kendine gelirken ağız oynatma çalışmalarım bedenime olumlu karşılığı veriyor,konuşmaya başlıyordum yavaştan. hasta yatağı demeye bin şahit isteyen beyaz örtülü yatağım biraz dikleştirilmişti. odadaki doktor yardımıyla bir şeyler yiyordum şimdi.

muhtemelen kaynatılmakla uğraşılmamış dünden kalma tavuk suyu çorbamı yudumlarken odanın kapısı yavaşça aralandı. kapı aralığında gördüğüm tanıdık sima yüzümü ekşitirken minik bir el hareketiyle daha fazla çorba istemediğimi belirtmiştim doktora.

doktor yemek tepsisini odadan çıkarırken yiğitle ikimiz kalmıştık odada.

"anıl berk baki. nasıl hissediyorsun kendini?" 2.adımı çocukluğumdan beri kullanmıyordum. 18 yaşımdan sonra kimliğimden dahi sildirmeyi denemiştim fakat işlemler aşırı zor gelince bu amacımdan vaz geçip çevremdekilerin aklından bu ismi silmeyi,yeni tanıştıklarımaysa bu isimden hiç bahsetmemeyi amaç edinmiştim.

çenem fazlasıyla kasılırken konuşmak beni oldukça zorlayacaktı ama şu an bu işkenceye asla dayanamazdım.
"bu.ismi.asla.kullanma!" her kelimenin arasına 10'ar saniye eklemem pek iç acıcı olmasada son kelimeyi üzerine basarak söylemiş,tepkimi vücuduna işleyebilmiştim.

"hmm,niye ki berk?" olayı bildiğine o kadar emindim ki,tek amacı insanları hayattan ve kendinden soğutmaktı.

"bak yiğit." biraz bekleyip devam ettim.
"eğer.nisa ile.sevgili.olmak.gibi.bir.hayalin varsa.hiç düşünme bile.nisa.senin.gibi.bir.kız.değil." bu uzun cümle beni oldukça yorsa da içimdekileri ona söylemek beni rahatlatmıştı.

söylediklerim pek hoşuna gitmemiş olacak ki yüzü ekşimiş,olduğu yerde kalakalmıştı. benim dudaklarım keyifle incelirken o ise yanak içlerini dişliyordu.

"berk" üzerine basa basa söylediği ismimle biraz bekledi. uzaklara bakıyordu,hiçbir şey düşünmediğine oldukça emin olsam da baktığı yere ben de baktım.

"berk,berk,berk" adımı her söylediğinde vücudum kasılıyordu. yatağımın ucuna gelip oturduktan sonra devam etti.
"bu konuda bir kez daha yorum yaparsan,değil bu odadan çıkmak şu camdan dışarı dahi bakamazsın. anladın?" hiçbir tepki vermeden az önce onun odaklandığı yere şimdi ben odaklanmıştım.

"şimdi anlat bakalım bana,şu berk ismini neden hiç kullanmıyorsun? kimlik geçmişini görmesem benim dahi haberim olmayacaktı. işe bak." gözlerimi devirip az önce odaklandığım yerden biraz daha uzağa odaklandım.

kulağımda küçük anıl'ın çığlıkları dolaşıyordu. odaklandığım yerde bir deniz görmek yerine o an yaşadıklarım canlanıyordu. bir köşeye sinmiş küçük bir beden,2.ismi kullanılarak suçlamaları dinleyen o küçük beden...

"her şeyin suçlusu sensin berk!"

"dedenin adını taşımayı haketmek bir yana,üzerine o isim sayesinde düşen sorumlulukları dahi yerine getirmiyorsun. sen yaşamayı daha ilk doğduğunda haketmemiştin. sana yazıklar olsun."

ve daha fazlası...6 yaşında daha hiçbir şeyden haberi olmayan o minik beden tüm suçlamalara göğüs germiş,kendini 17 yaşında aklayabilmiş ve o cehennemden kendini kurtarmıştı. 6 yaşında bir çocuk yaşamayı haketmediğine kendini o kadar alıştırmıştı ki,ergenliği süresince kendini en kolay öldürme yöntemlerini araştırmış hayata geçirmek için çabalamıştı.

ben uzaklara dalmış o zamanları düşünürken buğulanmış gözlerim görüş açımı engelliyordu. uzun bir sarsılmanın ardından kendime geldim.

one love,one house|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin