.13.

390 14 3
                                    

anıl

sonbaharın çetin rüzgarlarında bile bana masraf çıkarmamış,benimle birlikte kalmıştı sevgili çatım. şimdiyse üzerinde duyduğum ayak seslerine uyanmıştım.çatıya çıkıp bakmak gibi bir şansım yoktu. fazlasıyla da uykum vardı zaten,bu sebepten ötürü bir martı olacağını var sayarak kaba tabirle kıçımı pencereme dönerek uykuma devam ettim.

belki çok klasik olacak ama uyandığımdaysa odamda değildim. karşımda 3 takım elbiseli adam bana bakıyor,bense ürkek gözlerle ayılmaya ve olayı çözmeye çalışıyordum. diğerlerine nazaran daha sakin görünen ortadaki adam konuşmaya başladı.

"sıra sendeymiş. arkadaşının cezasını biraz da sen çekeceksin anıl baki. bu işler sırayla." adımları yavaş yavaş bana yaklaşırken bazı parçalarda yerine oturuyordu. bunlar berkan meselesindeki adamlardı. peki istekleri neydi?

"ne istiyorsunuz benden?" ogeday...ogeday'ın anlattığı adamlardı.

siyah kumaş pantolonunun cebinden çıkardığı siyah kuşağı gözlerime yaklaştırdı biraz böyle bekledikten sonra gözlerimden aşağı kayarak ağzıma bağlamayı doğru bulmuştu.

"yok ya,gözleri daha mı iyiydi?"

sağ taraftan gelen sesle irkildim.
"gözlerini bağlayın,birazdan olacakları görmesin." ne olacaktı ki? dünyanın en tırsak insanlarından biriydim ve şu an bulunduğum durum bile beni bayıltabilirdi.

siyah kuşak ağzımdan gözlerime çıktığında etrafım kararmıştı.

"ne yapmaya çalışıyorsunuz? bakın neyse derdiniz konuşarak çözelim. ayrıca konunun bizimle alakası dahi yok,gidin berkanla ne yapacaksanız yapın."

"ne çabuk sattın arkadaşını ya."

"satmak falan değil bu"

"ona da gelecek sıra. hatta senden sonra sıra onda olur belki,ya da nisa da mı olsa?"

kollarımın bağlı olduğunu şimdi fark etmem bir tık kırıcı olsa da yerimde oturarak da onlara ağızlarının payını verebilirdim.
"ne yaparsanız yapın ama nisaya hele bir şey yapmaya çalışın. o zaman bu sandalyede ben değil sizin kemikleriniz olur."

"oo çok korktuk be anıl! sakin ol biraz."

nisa

kafenin en yoğun zamanlarında her açılan kapıya hoş geldiniz diyor,her masaya ayrı ayrı isteklerini soruyordum. mecazi anlamda değil gerçekten beynimin sulandığını hissettiğim o dakikalardan birinde kapıda tanıdık bir sima belirdi.

"yiğit,ne işin var burada?"

"dün konuşamayınca ben de burada şimdi konuşabiliriz diye düşündüm."

ona belli etmeden devirdiğim gözlerim tavrımı gayet belli etse de anlamamış olacak ki boş bulduğu bir masaya oturdu ve karşısına da zorla beni oturttu.

"yiğit saçmalama ya. işlerim var benim. tonla müşteri var,onlara bakmam lazım."

"peki nisa,kafe boşalana kadar seni burada bekleyeceğim."

öyle de yapmıştı. kafede kalan son müşteriyi de uğurladığımda elimdeki bezi çekip omzuna atmış ve sildiğim masanın yanı başına bir sandalye çekmişti.

"artık konuşabilir miyiz?"
kaçışımın olmadığını anladığım o an ben de bir sandalye çekip karşısına oturdum. ne konuşacağını çok merak ediyordum.

one love,one house|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin