.14.

315 15 6
                                    

hayatım boyunca bilinmezliklerin her daim yeni bir kapı açtığına inanmıştım,belki de inandırmıştım kendimi. ama şimdi hiçbir şey öyle değil,bir kere hiçbir şey çocukluğum kadar masum değil,çocukluğum kadar basitte değil. hayat bazen tekmesini o kadar savunmasız bir yerden vuruyor ki,kalp yaranızı mı iyileştirmelisiniz yoksa tekme atılan yere telkinler mi verseniz bilemiyorsunuz. buda bir sınavmış diyip geçmek oldukça kolay olsa da hepimizin aklına olduğuna inandığım o saçma ses güneş batıp yerini geceye bıraktığında,insanlar sessizleşip evlerine çekildiklerinde başınızın etini yemeye başlıyor. bazen kafamı yarıp o sesi dışarı atmak istiyorum,tekmelemek veya sarılıp ağlamak istiyorum. ama somut bir kavramdan ileri gidemiyor maalesef ki...

bu sefer nisa'nın kaleminden dökülmüştü bu sözler. makbule'nin erken yatışını fırsat bilerek masanın başına geçmiş ve içinden gelenleri olduğu gibi geçirmişti kağıda. çocukluğunda bir aralar psikoloğa gitmişti fakat iş liseye gelince yaşadığı bazı olaylar sonucunda iş kağıtla dertleşmeye kalınca alışkanlığı bu yaşına kadar devam etmişti.

yiğit'in itirafının ardından da hissettiği karmaşık ruh hali onu yazmaya teşvik etmiş ve yazmıştı bir şeyler. şimdiyse gözlerinden uyku akarcasına yatağına değilde koltuğa kıvrılıp uyumuştu.

uykunun en derin zamanları ne zamandır bilinmez ama anıl için gecenin 2,3 suları en rahat,en sakin geçen uyku saatleriydi. bomboş bir depoda gözleri bağlı ve oturarak nasıl rahat bir uyku çekebilirdi orası tartışılır ama o rahatsızlığa rağmen uyumuştu.

"günaydın anıl efendi." siyah bandındın gözlerinden ayrılmasıyla yerinden sıçramıştı anıl,gece uyandırılmaktan nefret ederdi. üstüne üstük bomboş depo deli gibi ışıklandırılmıştı ve bütün ışıklar gözlerine vuruyordu.

birkaç göz kırpması sonucu kendine gelebilmişti
"ne yapıyorsunuz siz ya? hayvan mı var karşınızda?"

"ımm tartışabiliriz istersen." dedi karşısındaki adam parmağını dudaklarına dokundururken.

"sizi bilmem ama kendinize benim tarafımdan baksanız karşınızda çokça hayvan görebilirsiniz göt herifler." cümleler ağzından tükürür gibi çıkmıştı. artık olacaklardan değilde olanlardan korkuyordu. kendi geleceği onu korkutamazdı bu saatten sonra.

"çok cesaretlisin,bastırırız o cesaretini kendine gel."

"asıl siz kendinize gelin. alıyorsunuz insanları en savunmasız anlarında,bağlıyorsunuz ellerini sonra ne yaparsanız yapın. cesaretiniz varsa açsanıza ellerimi." bu laflar o anıl'dan çıkmıştı şaşırtıcı şekilde. o tırsak çocuk şimdi bir mafya babasına kafa tutuyordu.

"anıl!" adam yanına gelmiş omzuyla boynu arasındaki o boşluğu sıkıyordu.

"yapma şunu!" dedi anıl kendinin bile şaşırdığı sert tonla.

"hmm." dedi adam elini daha sertleştirirken.

anıl'ın canı yanıyordu ama ölse bunu belli etmezdi,ellerine koz veremezdi.
"yapmayın dedim!" adamın eli çok daha sertleşirken anıl'ın acıdan gözleri sulanmıştı.

"bir daha söyle bakayım."

"neyi göt herif,neyi söyliyeyim?"

"ha ne kadar adi,şerefsiz insanlar olduğunuzu mu?" anıl omzu yardımıyla adamın elini itmişti.

"hmm öyle miymişiz?"

"yemek vermediniz siz farkında mısınız? eliniz kolunuz bağlıyken siz oturun şu sandalyede. oturabilir misiniz? hiç sanmıyorum."
anıl'ın sesi gittikçe yükselirken boş depoda olduğundan daha gür çıkıyordu.

one love,one house|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin