dix-huit

278 18 164
                                    

yay! 1k okunmamız olmuş :,] bunun şerefine buraya yuppi yazmak isterseniz anlarım. lütfen yazın :,,,,,]

-⤝♆*♆*♆⤞-

Ertesi gün herkes erken kalkmıştı. Aslında erken kalkılmaması ilginç olurdu, dolayısıyla oldukça sıradan bir sabahtı Buckingham Sarayı'nda. Sarayın daimî çalışanları Riley ve Osgar kahvaltı için hazırlanan yemekleri servis ediyorlardı.

"Ne zaman yola çıkacaksınız?" diye sordu Desmond önündeki yumurta ve pastırmayla uğraşırken, "Yolda size eşlik edecek birliğe haber yollansın."

"Lüzumu yok, gerekli her şey yapıldı," dedi Harold, "Sanıyorum bu kahvaltı bir süreliğine beraber edeceğimiz son kahvaltı. Yarın erkenden yola çıkmak istiyorum."

"Yeniden Fransa sınırına döneceğinden haberim yoktu," dedi Charles, "Mesele nedir?"

"Mühim olmasa dönmezdim," dedi, "Bunu hanımların yanında ve kahvaltıda konuşmak istemiyorum," dedi ve küçük kardeşi Alice'e gülümseyerek göz kırptı, Harold. Alice de kıkırdadı ve ona yemeğini yemesinde yardımcı olan Shelly'i yormadan hemen ağzını açtı.

Charles ise düşündü... ne olmuş olabilirdi ki?

Güvenlik sıkıntısından onun da haberi vardı, bizzat güvenlik açığını yaratan kişi oyken haberinin olmaması gülünç olurdu zaten. Yine de garip bir şey vardı, bunu hissetmişti. Umdu ki onun işine gelen bir şey olurdu, zira artık zamanı azalıyordu.

Charles aptal değildi. Elbette ki Harold'ın tahta geçme ihtimalinin daha yüksek olduğunu biliyordu. Nedendir bilinmez, hiçbir zaman babasının gözde oğullarından biri olamamıştı. Ancak çok iyi biliyordu ki Harold'dan daha iyi yönetebilirdi bu ülkeyi. Bunu babasına göstermeye niyetliydi ve bunun için ne gerekiyorsa yapardı. Harold'a zarar gelecek olsa bile...

Aslında Harold'a zarar gelmesinden hiç çekinmemişti bugüne dek. Gelsindi, en fazla ne olabilirdi ki? Onu hayatta tutmanın bir yolunu bulurlardı zaten. Tutamazlarsa da üzülmezdi. Taht uğraşmadan kalırdı ona. Yine de öylesi fazla kolay olurdu. Harold'la savaşmak istiyordu, Charles. Onun gözlerinde yenilgiyi görmeliydi. Onun karşında yapılmalıydı taç giyme töreni. Gözlerinin içine bakarken takmalıydı tacını...

"Bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun, pek sevgili kardeşim?" dedi Evangeline çatık kaşlarının ardından, "Babam sorma gereği duymasa haberim dahi olmayacaktı gideceğinden."

"Fazla uzun sürmeyecek bir gezi," dedi Harold, "Zaten kısa süreli bir iş için önceden haber verip sarayı ayağa kaldırmaya, seni de üzmeye gerek yoktu. Birkaç gün sonra yine yanında olacağım ve kuşkun olmasın, özlem gidermeden gitmeyeceğim."

"Madem kısa sürecek, o halde benim de gelmemin bir zararı yoktur," dedi Evangeline gülümserken, "Değil mi, babacığım?"

Harold ağzını 'hayır' demek için açtıysa da Desmond ondan önce davrandı, "Elbette yok. Ablan sana emanet. Ayağı bir taşa takılıp düşse bile hesabını senden sorarım," dedi bıçağıyla Harold'ı işaret ederken.

Harold yeniden itiraz etmek için ağzını açtı, ama Desmond yine hızlı davrandı, "Yoksa ablama göz kulak olamam mı diyeceksin?"

"Aslında ben, Kraliçemizin fikrini sormak isterim," dedi Harold, "Işığıyla yıllardır güneş yüzü görmeyen Londra'yı aydınlatan, güzeller güzeli Kraliçemiz, siz ne düşünüyorsunuz?"

"Ağzın değil kolların, bacakların çalışsın, Prens Harold," dedi Kraliçe Anne, "Beni sözlerinle kaldıramazsın. Kardeşine göz kulak ol, Evangeline," dedi gülümseyerek kızına dönerken, "Sanıyorum baban yanlış evladını, yanlış evladına emanet etti."

mon chéri | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin