.

49 4 5
                                    

herkese merhaba... tabi hala buradaysanız

bunca zaman sonra ne yazsam bi anlam ifade etmeyecek gibi hissediyorum ama yine de içimdekileri yazmak istedim, ve bunun için daha uygun bir yer bulamadım

çünkü hep söylediğim gibi... burası benim krallığım. bu cümleyi kurarken neleri kastedebileceğimi, nelerin olabileceğini düşünmeden söylemiştim. burada ne istersem o olur, öyle değil mi? her şey benim kontrolümde...

değilmiş. hiç olmamış.

geçen sene üniversite sınavına hazırlandığım için yazdığım bölümleri gerektiği gibi tamamlayamadım, ben de bu yüzden her önemli işimi sınav sonrasına bıraktım. tabi sınava hazırlandığım süre bundan ibaret olmadı. araya güzel şeyler girdi, ben çok mutlu oldum, bazen çok korktum ve bazen de ağladım.

beni bilirsiniz, gerçek hayatta bu kadar olmadığına inandığım romantizme bayılırım. karakterlerimi de hep öyle yazarım. en kötü olanının bile içinde bir romantizm vardır, ama iyi ama kötü bir duygu. kimse var oluşu yüzünden iyi ya da kötü değildir, duyguları onları yönetir.

ben meğerse dostlar, seneler boyu yaza... yaza... bir şeyleri, birilerini kendime çekmişim.

bir ingiliz beyefendisi bulamadım belki, ama inanır mısınız, tıpkı englishmanin kapak resmindeki gibi kasketli, kıvırcık saçlı bir istanbul beyefendisi buldum. üstelik bu lakabı ona takan ben de değilim, sahiden de herkes ona bakınca bunu görür, bunu söyler.

o kadar şaşırdım ki... inanamazsınız...

ayla ve harrynin konuştukları şiirler... lavinia -bu özellikle önemliydi, çünkü onun önemli olduğunu bu sayede anladım-... istanbulda gezdikleri o sarıyer... yemek yedikleri balıkçılar -hep önlerinden geçtik ve çokça kez plan da yaptık ama henüz yemek yiyemedik-... daha hatırlayamadığım bir sürü detay yer buldu hayatımızda.

belki inanmazsınız, ama o beyefendinin altında aynı yaramaz, aynı istediğinde edepsiz olan kişi yatıyor. biraz da harold gibi... sinirli, ve ben de odette gibi, inatçı...

ya da harold gibi o çabaladı bana bir şeyleri göstermek için, çünkü inanın, o kadar uzun süre ondan hoşlanmıyorum diye inat ettim ki inanamazsınız... odette gibi

böyle yazınca inanılmaz bir aşk hikayesi gibi geliyor kulağa ama hayır... her şey olması gerektiği gibiydi, istanbul beyefendisi ismi gibi beyefendi ve iyi biri, ben zaten bildiğiniz kişiyim. birbirimizi sevdik ve o kadar işte, sadece sahiden yazdığım gibiydi çoğu şey... elbette abarttığım kadar romantik olmadı hiçbir şey, öyle çiçekler hediyeler havada uçuşmadı, çokça da üzdü beni bunları okursa duysun, gerçi o zaten biliyor...

ama günün sonunda beni sevdiğini biliyorum, hissediyorum. yoksa ben ona bu kadar işkence çektirirken şu son zamanlarda o da çoktan gitmiş olurdu...

evet dostlar, geçen sene bu zamanlar yeni yeni kabullenmiştim bi şeyler hissettiğimi ve yeni yeni başlamıştık bi şeylere. inanın o zamanlar çok güzeldi, çünkü 19 senelik hayatımda o güne dek kimseye bu yazıp durduğum şeyleri hissetmemiştim. merak ediyorsanız sahiden yazdığım gibiymiş, ama yazdığımdan çok daha fazla acıtıyor, heyecanı da çok daha beter.

fakat bununla kalmadı

çok değil, bu olanlardan bir ay sonra onu kaybetmenin eşiğine geldim, tıpkı harry gibi... her şey yeni başlamış sayılırdı, evet. ama nasıl bir çaresizlik olduğunu size anlatamam... ondan haber alamadan zamanın geçmesini beklemek, ne yaptığını ne olduğunu bilmemek... elinizden hiçbir şeyin gelmemesi...

neyse ki çok uzun sürmedi, ağlaya ağlaya ben kimseden hoşlanmam diye bi şeyler zırvaladığım çocuğun yanına koştum. ona destek olucam diye gittiğim yerde bi daha ağladım, ama o gene orda bana ufak bi sürpriz yapmıştı. inanın hastane odasında bunu nasıl yaptığını bilemiyorum ama hayatımda daha... işte bu kısım anlattığım şeylere benzemiyo, çünkü tarif edemiyorum, ama şimdi düşündüğümde bile heyecanlanıyorum, içim kıpır kıpır oluyor, sıcacık oluyor... ne olduğunu merak ettiğinizi biliyorum, öyle büyük bir şey değil. sadece o canıyla cebelleşirken bile aklında benim olduğunu gösteren bi şeydi. aldığım en anlamlı hediye de olabilir, ya da içtiğim en güzel vişne suyu.

bu başıma geldiğinde, yani onu kaybetmenin eşiğine geldiğimde harrynin neler yaşadığını düşünmeye başladım. benimki en çok bir hafta sürmüştü, sonra istanbul beyefendisi hızla toparlamıştı kendini çünkü. iyi ki de öyle oldu...

ama bununla da kalmadı

ben ama iyi ama kötü bir sürü şey yaşadım. bir üniversiteye başladım, merak edenleriniz için babamın da istediği gibi hukuk okuyorum ve mutluyum, doğru kararı verdiğimi biliyorum. ve istanbul beyefendisi de öyle, fakat o şehir dışında okuyor. işte bu hikayelerimde asla olmayan bi şey... bu uzak mesafe. ancak yine de harrynin ayladan uzak durduğu zamanlarda ne hissettiğini çok iyi anlamıştım.

zaman geçti, geçti ama beraberinde bana güzel şeyler getirmedi.

babam, canım babam hastalandı. aslında tüm bu yazdıklarımdan önce de hastaydı, fakat bu kadar... kötü değildi.

ne hastasıymış biliyor musunuz?
kanser

benim babam melek oldu. gitti. beni burada yalnız bıraktı dostlar...

odette babsından bahsediyordu ya, o kız bendim arkadaşlar. birebir benim duygularım hepsi, hala daha öyle. peki şimdi ne oldu?
odettele aynı şeyi yaşadık.
ama en kötüsü benim babam gerçekten geri gelmeyecek işte

ben babama aşıktım. bu cümlede hiçbir abartı yok, ona sarıldığımda gözlerim dolardı. sırf onunla konuşabilmek için saçma sapan sorular sorardım, çünkü anlatmayı çok sever. onu mutlu etmek için derslerime çalışır, başarılı olur, onu gururlandırırdım, çünkü hayatındaki yegane amaç kızlarını okutabilmek, onları kendi ayakları üzerinde duran, bir erkeğe muhtaç olmayan kişiler olarak yetiştirmekti... inanın bana uğuruna çabaladığım şey de önce kendimi değil babamı mutlu etmek içindi. çünkü o aynını yapıyordu, kendini değil bizi düşünüyordu.

keşke bizi değil kendini düşünseydin baba... keşke kendine daha iyi baksaydın... seni o kadar çok seviyorum ki ve beni o kadar güzel sevdin ki... keşke beni sevmeseydin, keşke sevmeseydin baba...

biz harryle de aynı şeyi yaşadık...
ben daha kötüsünü de yaşadım...
o hatırlıyor musunuz aylanın bilincini kaybettiğini... benim babam geceleri olmayan kişilerle kavga ediyordu. tıpkı o aylaya yazılan ilaçların yan etkisi gibi, babama verilenler de aynı şeye sebep oldu

fakat ayla ansızın gidivermişti, benim babam çok acı çekti giderken, çok savaştı. hepimize veda edecek kadar zaman tanıdı. onun başında bekledim son nefesine kadar, belki günlerce hiç kırpmadığı kıpkırımızı ve hatta simsiyah kan oturmuş gözlerini izledim. çünkü onu bir daha göremeyecektim.

o görmüyordu, gözleri açıktı. yalan... babalar görmez olur ku hiç? o her şeyi görüyordu, biliyordu. o yüzden ağlamadım, ona hep güzel şeyler anlattım ve söz verdim. anneme, kardeşime en az onun kadar iyi bakacağıma söz verdim. onun istediği gibi güçlü, bağımsız bir kız olucam ben. gücümü babamdan alıyorum.

çünkü o hala gördüğüm en güçlü kişi. ve her şeyi bilir, çözer. babalar kızlarını korur ve onları hiç yalnız bırakmaz.

bu benim başıma nasıl geldi... allahım, anlayamıyorum nasıl... neden...

durmaksızın darüşşafakaya yardım yapan o adamın çocukları... şimdi onların da mı babası yok?

her şey korkunç bir kabus, korkunç bir film gibi... daha anlatmadığım o kadar çok şey var ki... o kadar çok sinematografik ki...
anlayamıyorum, bu kader dedikleri şey belki de

ve kabullenemiyorum, çünkü o bu kadar yaşamayı hak ederken neden ona böyle bir son layık görüldü?
tüm doktorlardan nefret ediyorum... sözde türkiyenin en iyi hastanesiymiş. hepiniz siktirin gidin, o hemşireler falan da kim varsa hepsinden sonsuza dek nefret edicem, çok öfkeliyim.

babamı bi siyah torbanın içine koymak için 10 dakika bile beklemediler, beklemediler...

benim babam gitti...

daha söyleyecek bir şeyim yok, sözlerim bitti
daha fazla cesaret bulur muyum yazmak için bilmiyorum. anlatabildim mi bilmiyorum ama yazdıklarım yani... o kadar gerçekçi geliyor ki gözüme çok korkuyorum ya... bu ne...

bilmiyorum, belki de bu yazdığım son şeydir

sözlerimi farklı bir şeyle bitirmek istemiyorum

kimi benden çok seversen onu senden alırım....
ben onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım...

kendinize iyi bakın dostlar...
-alex

mon chéri | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin