vingt-trois

363 11 172
                                    

-⤝♆*♆*♆⤞-

Bartholomieu koşuşturarak şatonun merdivenlerini tırmandı. Bu felaketti, bu felaketti! Efendisi öyle çok öfkelenecekti ki tüm şatoyu aleve verebilirdi! İçindekileri hiç umursamayabilirdi...

"Muhafız! Kapıları aç!" dedi koridorun başından. Efendisinin odası koridorun sonundaydı ve Bart, kapıyı çalarak dahi vakit kaybedemezdi.

Muhafız ise bu garip telaşına bir anlam veremedi ve kapıyı açmadı. Kendisine doğru hızla koşan başyardımcının ona çarpmasından endişe ederek kenara çekilmişti. Bu esnada kapıya kadar gelen Bartholomieu hızla açmıştı kapıyı ardına kadar. Öyle ki kapılar şiddetle sarsılmış, gacırdamıştı.

"Bu ne saygısızlık!" dedi öfkeyle Alphons, "Bu ne cüret! Nasıl içeri böyle girersin?"

"Ağabeyiniz, ekselansları. Mösyö Dupond, yardımcısı onu bulamadıklarını söyledi. Kendilerine tahsis edilen evi terk etmişler!"

"Ne demek, onu bulamıyorlar?" diye sordu Alphons oturduğu yerden kalkarken, "O kaldığı lanet evin etrafına yüzlerce muhafız diktim! Kendimi korumasız bırakmayı göze aldım! Ne demek, Philippe'i bulamıyorlar!"

"Az önce emriniz üzere yaptığım ziyaret olmasa haberimiz dahi olmayacaktı. Ortadan kaybolduğunu fark edeli bir gün olmuş. Günlerdir odasından çıkmamış, kapısına da kilidi vurmuş. En sonunda yardımcısı sağlığından endişe ettiği için kapıyı kırarak içeri girmek zorunda kalmış, ancak..."

"Yani sen bana, Philippe'in birkaç gündür kayıp olduğunu mu söylüyorsun?" dedi Alphons öfkesini zapt etmeye çalışırken, "Utanmadan izah mı ediyorsun bunu bana!"

"Affedin, ekselansları..."

"Bu meselenin ciddiyetini bir kişi bile anlayamamış! Tek bir kişi bile! Kaçıncı hatan bu, Bart! Hangi biri için af diliyorsun!"

"Ne deseniz haklısınız, ekselansları..." dedi Bart sesi bir fısıltıya dönüşürken. Titreyen dizlerinin üzerinde durmakta çok zorlanıyordu. Efendisinin önünde diz çöktü, "Cezamın bedeli neyse razıyım. Karşınızda boynum kıldan ince."

"Yıkıl karşımdan!" diye bağırdı Alphons ve odasında volta atmaya başladı, "Bana bu hatanın mesullerini getir. Hemen!"

Bartholomieu güçlükle oturduğu yerden doğruldu, "Elbette, ekselansları... bana birkaç saat verin..."

"Onları yanında getirmedin mi?" diye sordu Alphons gözleri büyürken, "İşe yaramaz herif! Defol! Defol git! Gözüm görmesin seni..."

Kapının tok sesi duyulduğunda odasında tamamen yalnız kalmıştı. Öfkeyle bakışlarını gezdirdi etrafta. Ardından da önce masasının üstündekileri, ardından dolabını ve kitaplığını yere indirdi. Olmuyordu, içindeki öfkeden kurtulamıyordu. Viski şişelerini, kristal bardakları, sürahileri... odada kırıp dökülebilecek her şeyi yerle bir etti.

"Bu kızdan ne istiyor..." dedi kendi kendine, "Odile'i kendi elleriyle ölüme uğurladı zaten. Odette'ten ne istiyor? İntikamını sikeyim senin..."

Marie Odile Buonoparte Fransız Krallığının güzeller güzeli kızıydı. Bu üzücü hikâyeyi herkes farklı anlatırdı, elbette Alphons da öyle. Ancak daha fazla bu hikâyeyi anmak istemiyordu. Üstünden oldukça güçlükle gelmişti.

"Bu sefer engel olacağım. Bu sefer gerekirse onu öldüreceğim, ama engel olacağım..."

-⤝♆⤞-

Odette hemen bel boşluğundaki hançere dikkatle baktı. Ancak fazla sürmeden gözlerini adama dikti, "Ne işin var senin burada?"

"Yapmayın, matmazel..." dedi Philippe gülümserken, "Bunca yolu yalnızca sizi görmek için gelmişken bana böyle mi yapacaksınız?"

mon chéri | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin