Işık.
Işık öylesine yoğun parlıyor ki gözlerimi kısmadan bakamıyorum... Neredeyim?
Hızla düşüncelerimi tarıyorum, nerede olduğumu hatırlayamıyorum, çevreme bakıyorum, yalnızım. Vücuduma bakıyorum, rahatlıyorum. Hala tek parçayım...
Gözlerimi acıtan ışığa sırtımı verip arkama dönüyorum.
Hayır, yine aynı ışıkla karşı karşıyayım! Doğal olmayan bir esinti ışığın başladığı yönden üzerime doğru tokat gibi sert esmeye başlıyor, esinti dört bir yanımı sarınca artık hem üşüyor, hem de ışığa bakamıyorum.
Soğuk.
Soğuğu çok net bir şekilde hissediyorum. Dakikalar birbirini kovalıyor, ben hala aynı pozisyonda rahatsız bir şekilde duruyorum. Esinti bacaklarımı esir aldığında hissettiğim ıslaklık karşısında irkilerek bacaklarıma bakıyorum.
Bağırıyorum. Ses tellerimi yırtarcasına bağırıyorum. Üzerimde kan lekesiyle koşuyorum. Nereye gitsem ışık benimle geliyor, ışık beraberinde soğuğu mu getiriyor? Çok üşüyorum. Bir yandan ağlıyor, bir yandan bağırıyor, bir yandan da koşuyorum. Dehşete kapıldığımı hissediyorum. Üzerimde kan var. Ama nasıl? Kokusunu ve sıcaklığını hissedebildiğim gerçek bir kan. Görüntüler bulanıklaşmaya, soğuk etkisini kaybetmeye başlarken bir çekilme hissiyle uyanıyorum.
Yine bu kâbus.
Kâbusun etkisinden sıyrılmaya çalışırken zorlayarak gözlerimi açtım. Günlerdir zaman kavramını karıştırır olmuştum. Normalde çok sık kâbus gören bir insan değildim fakat bu sefer gerçekle rüyayı ayırt etme özelliğimi kaybetmiş gibiydim. Aklımda, sürekli bağırışlarım, vücuduma dokunan yabancı eller ve üzerimdeki kan vardı.
Hava tam olarak aydınlık değildi. Yine gece yarısı uyanmıştım.
Günlerim bir yatakta geçiyordu. Yaşadığım dehşetten sonra henüz insan içine çıkmamıştım. Kaç gündür buradayım? Bilmiyordum. Banyo ihtiyacı harici yataktan çıkmıyor, genelde, yorganın altında kendi iç sesimle savaşıyordum.
Buğra o geceden sonra istediklerimi sorgusuz yerine getiriyor, suratsızlıklarıma, terslememe, ses çıkarmadan katlanıyordu. Kendini suçlu hissettiği için böyle davranıyordu galiba. Saçma. Onun suçu yoktu ki.
Yaşadığım dehşet dolu anlar, gözlerimi kapattığım an bir su gibi önümde akıyordu. Bazen gözlerimi karşımdaki kırık beyaz rengi duvara diker, gözlerimi ayırmadan yaşadığım o iğrenç dakikaları bir duvarda izlerdim. Saatlerce.
Yaşadığım o dehşetten sonra benimle kalan vücudumdaki morluklar yavaş yavaş iyileşmiş, o iğrenç anları hiç yaşamamışım gibi kaybolmuştu.
Ağzıma çorba ve sudan ayrı hiçbir şey sokamıyordum. Geçenlerde Buğra zorla ekmek yedirmeye çalışmıştı ama sonucu beni kusmaktan ileri götürmemişti. O geceden sonra hızla kilo kaybetmiştim. Uzun boyum yüzünden vücudum bir iskeleti andırıyordu. Umurumda da değildi. Ama şu sıralar kafama takılan bir şey vardı. Hala Buğra'nın dokunuşlarından rahatsız oluyor, sol elimi ise neredeyse hiç kullanmamaya çalışıyordum. Beynim sol elime komut vermiyordu galiba.
Artık gitmek istiyordum. Çok sıkılmıştım ve üzerimdeki bu karabasandan kurtulmanın vakti gelmişti. Duvarda asılı duran saate baktım.
04.17
Yataktan doğruldum. Vücudum hala yatmayı yeğlese de, zorlanarak yataktan çıktım. Bu eve geldiğimden beri hiç odadan çıkmamıştım. Üzerimdeki kıyafetlere baktım. Acaba Buğra hangi ara, zorla, üzerimi değiştirmişti. İç geçirdim. Bana yardım etmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOSMA
Teen FictionHer şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne işi olabilir? Ahsen, geçmişi ile yüzleşirken karşılaştığı bu adamla ve şeytanlarıyla baş edebilecek mi? Hayatına yeni bir yol çizmeyi beklerk...