Babamdan nefret ettiğimi söylediğim ilk insan ablamdı.
Önce şaşırmıştı söylediğime. Bana dik dik bakıp, ''İnsan babasından nefret eder mi?'' demişti.
İnsan babasından isteyerek nefret eder miydi?
Bu soru bazılarına ''Nasıl olabilir?'' dedirtirken, bazılarına ''Bundan daha doğru ne olabilir?'' dedirtir.
Ben isteyerek babamdan nefret etmedim. Bana yaşattıkları kolay şeyler değildi. Hangi evlat annesinin yüzüne bakarken boş bakışlar, dökülmüş beyaz saçlar görmek isterdi? Ben gördüm.
O da biliyordu aslında bu yolun sonu olmadığını. Bizi defalarca evde kırık, dökük bir şekilde bırakıp giderken biliyordu babam bu yolun dipsiz olduğunu. Annem o gittiği gün odasından hiç çıkmaz, ilk çıktığı anda ise evi birbirine katardı. Öfkesini eşyalardan çıkarmak isterdi. Sanki babamın izlerini eşyalarda görür gibi önüne ne çıkarsa yıkıp dökerdi. Oysa babamın bütün izleri onun yüreğindeydi. Hangi kadın aldatılmak, başkasına tercih edilmek isterdi? Onun sorunu buydu işte. O hissiz bakışların, o öfkenin altında bu yatıyordu: Kadınlık gururu.
Gurur kelimesi belki yakışmıyordu anlatmaya yaşadıklarını. Saçlarının her telini ağartan insan, şimdi başkasının kollarındaydı. Gitmemişti annem. İnat edip boşanmamıştı babamdan. Babamda umursamadığını belli etmek ister gibi; eve ihtiyacı olmadığında girmemiş, geride bıraktığı iki kızını hiç düşünmemişti. Annem bize de öfkeliydi. Sanki babamdan kalan iki parça olduğumuz için bize hep kötü davranırdı.
Küçükken ona kızmalı mıyım, yoksa kızmamalı mıyım diye düşünürdüm. Ama cevabı hiç kestiremedim.
Dili hep sivriydi, aşağılayıcıydı, hakaret doluydu bize karşı. Ona çok öfkelendiğim oluyordu. Bazen karşılık verdiğim oluyordu, bazen öfkeyle donup kaldığım ve hiç sesimi çıkarmadığım zamanlarda yaşamıştım. Ama büyüdükçe anlıyordum bazı şeyleri.
O her şeye rağmen bizi terk etmemişti. Ta ki bağımlı olduğumu öğrenene kadar. O gün söylediği laflar belki de ona karşı sustuğum son gün, ona karşı nötrleştiğim ilk andı.
Annem bizi terk etmemişti. Ama yıllarca aldatılan kadın olarak, sinirleri yıpranmış ve birlikte olduğumuz her anı bize zehir etmişti. Babam ona hep kötüydü ve ben buna hep üzüldüm. Ama o da babamdan birer kalan olduğumuz için bize karşı hep kötüydü.
Anneme bunun için kızmalı mıydım? Belki de haklıydı.
İnsanlar bencil yaratıklardır. Kendime yapılan muameleye baktım ve ona karşı öfkelendim.
Bize karşı kötü olmasına katlanamadım. Suçsuz yere suçlu olmayı kaldıramadım ve ona kızdım. Bazen nefret bile ettim. Bazen ondan nefret ettiğim için kendimden nefret ettim.
Sonuç olarak yaşadıklarım değişmedi. Ben her zaman başkasının yerine cezayı çeken, acıyı taşıyan oldum.
Buğra Erez'de cezasını çektiklerimdendi artık.
Hiç tanımadığı iki insan arasındaki para mevzusu yüzünden burada, elim kolum bağlı halde oturuyordum. Bana ne olacağını bilmiyordum. Burada ne sürede kurtulacağımı bilmiyordum. En acısı; kurtulup, kurtulamayacağımdan bi haberdim.
''Ben size ne yaptım?'' dedim boş sesimle. ''Neden beni burada tutuyorsunuz?''
Hilmi gülümsedi. ''Dua et ki planım işe yarasın. Yoksa seni ne yapacağıma henüz karar vermedim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOSMA
Teen FictionHer şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne işi olabilir? Ahsen, geçmişi ile yüzleşirken karşılaştığı bu adamla ve şeytanlarıyla baş edebilecek mi? Hayatına yeni bir yol çizmeyi beklerk...