Laurel - Fire Breather
Yarı açık unutulmuş pencereden esen ılık rüzgâr, yorganın altında açıkta kalan aralıktan yukarı doğru yol alıyor, sıcaktan yapış yapış olmuş vücuduma vuruyordu. Neden böyle terlediğim konusunda bir fikrim yoktu, tek kişilik yatakta iki kişi yatmış olduğumuz için olması, büyük olasılık teşkil ediyordu.
Yaz sabahlarında üzerimize örttüğümüz ince pike örtülerin altında sırılsıklam olmuş gibi terlemiştim ama biz yaz mevsiminde değildik, benim üzerimde de ince bir peki yerine, oldukça yakışıklı ve nefesi kulağıma müzik gibi gelen biri yatıyordu.
Suratını tamamen benimle yorgan arasında bırakmış, nereden nefes aldığını merak ettirecek bir pozisyonda uyuyordu hala. Onun için en güzel vakitler uyku zamanlarıydı belki de. En sorunsuz ve en düşünmemesi gereken anlar bu anlardı. Onun düşündüğü zamanları surat ifadesinden, çatılan kaşından, gözlerinden anlayabiliyordum. Ve yüzüne çoğu zaman o ifade hâkimdi: dikkat.
Sırtımı yatağın demir başlığına yaslayarak oturur pozisyona geçtim. Hala uyuyordu. Yüzünün görünen kısmına dikkatle bakınca yanağındaki yastık izi göze batıyordu. İnsana yastık izi yakışır mıydı? Ona yakışıyordu.
Yüzü insanda dokunma isteği uyandırıyordu. Yanaklarını sıkmak geliyordu içimden, cesaret edebilsem bunu yapardım ama onu tanıyordum az da olsa, beni tersleyebileceğini kestirebiliyordum.
Yeni yeni çıkmaya yüz tutmuş sakalları, dağılmış saçları, uzun kirpiklerinin altındaki kapalı gözleri... Ona bakınca vücudum tepki değiştiriyor, içimden onu delice sevmek geliyordu. Benim gibi içi ölmüş biri için bu çok garip bir durumdu. Buz tuttuğunu düşündüğüm hisler onu görünce erimeye başlıyor, kalbim taze ve sıcacık kan pompalıyordu.
O ben de varlığına alışamadığım ama gerçekliğini hissettiğim hisler uyandırıyordu.
Ben onu dikkatle incelerken ve her hücresini bilinçaltıma işlerken kaşları yavaşça çatıldı. Uyanıyordu. Bakışlarımı beyaz duvara çektim. Onu izlerken yakalanmak istemezdim. Sanırım bütün kızların genetiğinde vardı bu göz kaçırma olayı. Sana bakacağını mı hissettin? Hemen başka tarafa bak!
''Saat kaç?'' uykulu sesi pürüzlü çıkıyordu. Bakışlarımı duvardan alarak yüzüne çevirdim. Kafası yastıkta, kirpiklerinin altından bana bakıyordu. Bakışları yeni uyanmış olmasına rağmen sertti. Sanırım onun olayı sert bakışlardı.
Duvarımda duran saate baktım. ''On buçuk,'' yeniden ona baktım. Bakışları hala bendeydi. ''Yani uyuyalı çok olmadı.''
Gözlerini kapattı ve kalkmak istemiyorum, der gibi inledi. ''Babamla görüşmem gerekiyor.''
Bebek.
Bir bebek.
Buğra'nın annesinin taşıdığı, babasının genlerini taşıyan öz bir kardeş; tıpkı ölen kardeşi gibi.
''Ne olmasını istiyorsun?'' Bir süre cevap vermedi. Daha sonra gözlerini açtı ve öylece yatağa odaklandı.
''Kürtaj.'' Bana bakmıyordu.
''Henüz dünyada olmaması onun bir canlı olduğu gerçeğini değiştirmez,'' kaşlarımı kaldırdım. ''Biraz daha sağduyulu yaklaşmalısın.''
''Bu konu tartışmaya kapalı,'' esnedi ve yatakta doğruldu. ''Ben gitsem iyi olacak.''
Sırtına dik dik baktım. Hayatta en sevmediğim olaylardan biri de kürtajdı. Her canlının yaşama kararı kendine ait olmalıydı. Küçücük, henüz dünya ile tanışmamış bir canlıya kıymak böyle kolay mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOSMA
Novela JuvenilHer şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne işi olabilir? Ahsen, geçmişi ile yüzleşirken karşılaştığı bu adamla ve şeytanlarıyla baş edebilecek mi? Hayatına yeni bir yol çizmeyi beklerk...