Keyifli okumalar dilerim, umarım beğenirsiniz, yorumlar için teşekkürler!
Lana Del Rey - The Man I Love
''Seninki bu gece burada olur,'' dedi Hilmi. Sırtını duvara yaslamış, kollarını birbirine sarmıştı. Seninki. O benimki değildi.
''O benimki değil,'' dedim sarsılmaz ifademi korumaya çalışarak. ''Yanılıyorsunuz. Beni sevmiyor.''
''Seni sevmese...'' dedi söyleyeceği kelimeleri düşünür gibi bekledi. ''Sen de sesini duydun. Öyle delirir miydi?''
Onu hiç tanımıyorlardı. Onun yüzünden başıma bir şey gelmesine izin vermezdi ve sırf bu yüzden silahsız ve yalnız buraya gelirdi. Bana kalırsa o şekilde buraya gelmesi büyük saçmalıktı; fakat onu tanıdığım kadarıyla bir şey düşünmeden, öylece hareket etmezdi. Kusursuz bir planı olduğuna emindim.
Yağmur hala yağıyor, aralık olan pencereden yağmur suları ara ara sırtıma damlıyordu. Aralık pencerenin –pencere denebilirse- altına ayakta dikiliyordum. Karşımda Hilmi ve iki adamı vardı. Adamları genel olarak konuşmuyorlardı ve gözlerime bakmamaya özen gösteriyor gibiydiler. Kurban bayramında kesilecek hayvanın gözlerine bakmazlar ya, gözlerini kaçırmaları bana kendimi kurbanlık hayvan gibi hissettiriyordu.
Hilmi orta yaşlı bir adamdı ama Buğra'ya olan nefreti onu gençleştiriyor gibiydi. Onun yaşlarında bir adamın böylesine enerjik ve dinç olması, ayrıyeten böylece sinsi planlarla uğraşmasının başka açıklaması yoktu.
''Bana ne yapacaksınız?'' dedim. Soru bana bile zor geliyordu ama sonumun ne olacağını merak ediyordum.
Yaslandığı duvardan ayrılarak önüme geldi ve destek olur gibi kollarıma dokundu. ''Senin için çok iyi planlarım var ama önce esas oğlanımızın teşrif etmesi gerekiyor,'' kollarımı sallandırarak ellerini ittim. Umursamadan geriye doğru gülerek bir adım attı. ''Saat...'' dedi ve kol saatine baktı. Saati altındı. ''Sanıyorum... Birkaç saate burada olur.''
Cevap vermeden yaptıklarını izlemeyi sürdürdüm. Yapacak bir şeyimde yoktu. Bunlar kötü adamlardı ve ben buradaki masum kızdım. Hiçbir yerde masum olmayı kendime yakıştırmıyordum; çünkü masum falan değildim. Lanet olası insanlar arasında hep masum durumuna düşüyordum. Masumluğun yanından geçmeyecek şeyler yapmıştım, bu benim masum olmadığımın kanıtıydı.
Tek ayağının üzerinde geri döndü ve yüzüme bakmadan yürüyorken, ''yaşlı adamın biraz dinlenmesi gerek,'' dedi ve beni bu izbe odada yalnız bıraktı. Adamları da peşinden gitmişti.
Beni burada bıraktıklarında nedendir bilmiyorum ama ışığı da kapatıyorlardı. Sanıyorum beni psikolojik olarak aşağı çekmek için başka bir oyundu bu. Oyunlarına gelmeyecektim. Çünkü artık emindim. Ölümden korkmuyordum.
Bilinmezlikten hala korkuyordum ve ölüm, ahir zamandaki en belirsiz şeydi. Bir kitapta okuduğuma göre, Azrail adlı melekle yüz yüze gelmeden hiç kimse öldüğünü, gerçekten öleceğini anlamazmış ve korkmuyorum, diyen insan bile o an korkmaya başlarmış. Yapamadıkları için korkarmış, yapmadıkları için korkarmış, yapacakları için korkarmış ama sonuç olarak; korkarmış.
Korkup korkmadığımdan bile emin değildim. Namlu yüzüme geldiğinde, tetik Hilmi'nin elindeyken ya korkmaya başlarsam? Ya beni yalvartırsa ve daha sonra öldürürse, ölümümde mi aciz olacaktı? Korkmayacaktım. Korkmamalıydım. Korku, beni aciz duruma düşürecek, onları mutlu edecek araçtı ve şu durumda korku hissinden kaçınmalıydım ve doyasıya cesaretli olmalıydım. Evet, cesaret ihtiyacım olan şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOSMA
Teen FictionHer şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne işi olabilir? Ahsen, geçmişi ile yüzleşirken karşılaştığı bu adamla ve şeytanlarıyla baş edebilecek mi? Hayatına yeni bir yol çizmeyi beklerk...