Neden sorusu kafanızda yankı yaparken aslında elinizden bir şey geliyor. Acı çekiyor ve nefes alamıyorsunuz ama yine de tüm hücrelerinizden aynı şey yankı yapıyor...
Neden?
Reha'nın kanının karıştığı tişörtüm karşımda duruyorken ben neden burada öylece oturuyorum. Dışarıdan gelen seslere neden sağır kalmayı tercih ediyorum? Neden bu siktiğimin cenaze törenindeyim?
Tam iki gün geçti.
Koskoca iki gün boyunca aileler birbirine girdi ama en önemlisi tüm Dünya konuştu bizi, acılarımızı, hatalarımızı ve en önemlisi Yaman'ın son gülüşünü. Ağaca astığı kamerayı çalıştırmamı isteyen o çocuğun aklından bunların geçeceğini kim bilirdi ancak yıllarca aralıksız bir şekilde kurduğu planda kusur çıkmaması da muhtemel değil miydi?
Ağaçta asılı olan kameranın zaman ayarı ve tam saniyesinde konumla beraber polislere gönderilmesi bize yapabileceği son iyilik miydi? Canımdan, canımı aldıktan sonra bana iyilik mi yapmıştı kendince?
Dışarıda çığlıklar atarak ağlayan kadının yüzüne bakmam gerekiyordu, ondan özür dilemem hatta yalvarmam, yan tarafında tekerlekli sandalyede oturan adama bakmayı bile istemiyordum ama gelmişti. Biricik oğlunun cenazesine, onca hayatın cenaze töreninin nedeni olan bu adam katılmıştı.
Akın'ın bağırışları da ondandı.
Ettiği küfürler de.
Ben ne yapıyordum?
Kendimi bulduğum bir odaya kilitleyip lanet derece pis kokan kanlı bir tişörtle ne yapıyordum?
Anılarımızı hatırlayıp tüm hayatımız boyunca yaptığımız hataları mı özümsüyordum yoksa ondan özür dilemeyecek olmamdan mı pişmanlık duyuyordum? En basitinden ona sevgimi tam aktaramamışken beni kendince korumasına izin vermiş olmama mı kızmalıydım? Yoksa onun şu an isteyeceği şey olan üzülmemeye mi çalışmalıydım?
İlk aşkım, en yakın arkadaşım, çocukluk arkadaşımın cenazesinde tam olarak ne sikim yapmalıydım?
İlk kumdan kale yapışımızı, ilk düşüşümüzü, ilk kavga edişimizi ve ilk ayrılışımızı...bunların hepsinin aynı zamanda olması ve sadece birinin şu ana ait olması ne de acı vericiydi.
Her seferinde ağlayışımı duyup benim aşkıma sağır olan çocuğun cenazesinde ağlamamak için nefesimi tutmam ne de acınasıydı.
Aşk dediğim duyguyu tam hissedememişken ona acı çeken birinin yazdığı sona kurban gitmişti ama suçlayamıyordum bile. Yaman'dan nefret edemiyor hatta kızamıyordum çünkü biliyordum o bu intikam için yeterince acı çekmişti. İntikamına neden olanlarda, intikamının ilk hazırlanışında ve intikamını alırken. Yaman gerçekten acılarında kaybolmuştu ama haklıydı.
Bu hikayede gerçekten haklı olan kişiydi ama bu onu iyi karakter yapar mıydı?
"Yekta, çık artık!"
"Rahat bırak."
"Cenazeye senin yüzünden geldim zaten, delirtme adamı."
"Akın, geri gidebilirsin?"
"Kapıyı mı kırayım?"
Tekmelerini indiren kel çocuğun sinirlenmesini normal buluyordum ama bu şiddetin hedefi ben değil normalde o tekerlekli sandalyedeki deli olmalıydı ama Dünya şartları, zengin bir şekilde galip geliyordu. Kapıyı açmak için kalktığımda attığı tekmeler son buldu ve dışarı çıkmam için geri çekildi. Elimdeki tişörtü ona uzattığımda tiksinerek baksa da aldı ve elimi yıkamamı izledi. Birkaç dakika boyunca elimi suda tutup geri tişörtü istediğimde hızla bana verip önden çıktı.
"Nereye?"
"Gitmem gereken bir yer var."
"Park mı?"
"Nereden biliyorsun?"
"Çünkü aynı parka gideceğiz?"
"Beraber gitmeyelim, garip olur."
Kafamı sallamamla beraber adımlarını hızla dışarıya yönlendiren ve bunu yaparken çöp kovalarını tekmeleyip adamın çalışanlarını gördüğünde küfürler etmeyi eksik etmeyen Akın'ın arkasından bakarken annesine baş selamı verip çıkışa yöneldim hızla. Ne onunla konuşacak cesaretim ne de babasına bakacak kadar güçlü bir midem vardı. Yaman'ın eli kuvvetli olacak ki onca yıl boyunca komada yatıp uyanışını gizleyip bir sürü estetik operasyon geçiren bu adamın yüzü hala çok çirkindi. Belki de kalbindeki pis yansımıştı ve çıkmıyordu yüzünden.
Onca yıl.
Onca ameliyat.
Onca acı.
Ne içindi?
Cebimdeki telefonu çıkarırken yol kenarında durdum ve ağızımdaki sigarayı yaktım.
Yekta: Sigaramı düşürdüm, lütfen bulur bulmaz yanıma gelip kollarının arasında kaybolmama izin ver.
Bizim sonumuz olacaktı yazılan en güzel son, ancak unutulacaktı tarihin tozlu sayfalarında.
Yine de sevdiğim mezarına gelmeyecek dualar etmeyeceğim.
Onca günahının affedilmesini dilemeyeceğim.
O zaman kalır mıydı? Ölümünün anlamı?
Ne sen, ne de ben.
Yaptığımız kumdan kalenin bozulmasına izin vermeyeceğiz bu yüzden, bana yazdığın son mesajını hatırlayacak ve kazıyacağım kalbime.
Yaşayacağım hayat, olmasa bile bir hayat, senin için olacak neticede.
Yine buluşacağız kumdan kalemizin başında sigara içerken.
Sadece bekle ve aksın zaman.
Düşen ruhuna karışsın gölgem.
Seni seviyorum.
Yazdığım mektubun ucunu sigarama değdirip yere attıktan sonra yine içimi bir umut kapladı çünkü biliyordum şu an yanı başımda olup karşılık verdiğini.
Sessiz sokakta fısıldanan sevgi sözcüklerinin ona ulaştığına.
-
bir kitabın daha sonuna geldik.
sevgiyle kalın.
bu ikiliyi unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karıştın Ruhuma | bxb
أدب المراهقينYaman: Keltoşşş, babana koşşş. Akın: Siktim belanı. - Reha: Sigaranı düşürdün. Yekta: Götüne sokabilirsin.