Bölüm 1 : RACAYA'NIN NEFESİ

912 63 150
                                    

Yeni bir ana kurgumuzla hepinize merhaba diyorum. Derin bir hikayeyle geldim size. Umarım bana dokunan bu kitaba sizler de dokunursunuz ve onların size bir ayna tutmasına izin verirsiniz.

BU KİTAP GERÇEK BİR OLAYDAN ESİNLENİLMİŞ OLUP HİÇBİR KİŞİ, KURUM VE KURULUŞLA İLGİSİ YOKTUR. OKUDUĞUNUZ HER ŞEY TAMAMEM BİR HAYAL ÜRÜNÜDÜR.

BÖLÜM ŞARKIMIZ :  Jenny Of Oldstones - Florence And The Machine

Şarkıyı mutlaka dinlemenizi öneririm 🤍

Şarkıyı mutlaka dinlemenizi öneririm 🤍

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

KEYİFLİ OKUMALAR 🙏🏻

****

1 5   O C A K   1 9 9 9, 

K O S O V A   /   R A C A Y A

"Bence benim elim senden daha büyük." dedim neşeyle. Jakov'la birlikte kasabadan biraz uzakta, çayırda çimlere uzanmış hayatımızın son mutlu anı olduğundan habersiz eğleniyorduk.  Batan güneşe doğru elimi, onun havada olan elinin yanına havaya kaldırdım. Kısa tırnaklarımın arası toprakla dolduğundan çirkin bir görüntüye sahipti. Hatta altı yaşında bir çocuğa göre tarlalarda iş yapmaktan fazlasıyla kuru ve buruşuk bir ellere sahiptim. Havadaki elimin açık parmakları arasından gökyüzündeki kara bulutları görebiliyor ve her yağdığında köyümüzde sellere neden olabilecek kadar felaketlere gebe bırakan yağmurun şimdi de yaklaşmakta olduğunu fark edebiliyordum.

"Ne dedin sen?" 

"Elim diyorum! Bak! Seninkinden daha büyük. Çabuk büyüyorum." dediğimde Jakov beyaz dişlerini gösterebilecek kadar içtenlikle güldü. Hatta öyle güzel güldü ki on iki yaşında bir oğlana böylesine güzel gülmek yasaklanmış olması gerekiyordu. Siyah dağınık saçları, mavi gözleri, küçük burnu her zaman çok güzeldi. Beyaz teninde güneşe çıkınca ortaya çıkan çilleri vardı. Ahırdan babasına yardımdan döndüğünde alnında biriken terleri gömleğinin koluyla siler, her zaman taktığı gri kasketini kolunun altına alırdı. Kimse görmeden dudaklarımın üzerine küçük bir buse kondurur ve onunla evleneceğimiz gün için yetişkin bir insan gibi, neler hayal ediyor onu konuşup dururdu.

Bense sadece gözlerine bakardım. Bizim kasabamızdaki tek mavi gözlü çocuktu. Gözlerini babasından almıştı ve ne zaman evcilik oynamaya kalksak tüm kız arkadaşlarım Jakov'la eşleşmeye çalışırdı. Ben de yerden bir avuç tezek alıp üzerine fırlatırdım ve evcilik falan oynayamazdık. 

Sonra Jakov, ellerimi yıkamak için beni kuyu tulumbasından su çekerek ellerimi yıkardı. Sözleri yaptığım hareketi ayıplarken gözlerindeki mutlu keyfi izlerdim. Gözleri gerçekten çok güzeldi... Bu ülkede deniz yoktu ama Jakov yanımdayken kendimi okyanusun içinde özgürce yüzüyormuş gibi mutlu hissediyordum. 

Bir dağ kızı deniz kızı olabilir miydi? 

Bilmiyorum... Ama o bana her şey mümkünmüş gibi hissettiriyordu. 

ÇOCUKLUK MÜZESİNDE YETİŞKİN OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin