0.1

3.4K 201 99
                                    

Güneş kendini daha yeni yeni belli ederken alarmın sesiyle gözlerini araladı. Telefonunu duvara fırlatmayı düşündü. Tatilde olmasına rağmen alarmı kapatmayı unutması şuan moralinin düşmesi için yeterliydi. İçinde ki sinire rağmen sakince yatağından kalkıp odasından çıktı. Öncelikle banyoda ki küçük işini halletti, sonrasında aşağı adımladı.

"Jisung?" Arkasından gelen ablasının sesiyle durdu ve döndü.

"Günaydın noona." Yeon Hwa güler yüzlü bir şekilde kardeşinin yanına ulaştı ve yanaklarına minik öpücükler bıraktı.

"Bu saatte niye uyanıksın? Kabus mu gördün?"

"Hayır noona, meraklanma. Sadece alarmımı kapatmayı unutmuşum. Çaldığı için kalktım."

Ablası anladığını gösteren mimikleriyle önden aşağı indi.

"Ben Minho ile buluşacağım. Akşam geç gelebilirim beni merak etme." Yeon Hwa ayakkabılarını giyerken Jisung'un karnı kasılmıştı. Minho'nun adını duyması bile onda bir etki bırakıyordu.

"Tamam, noona." İki kelimesi arasında saniyeler vardı. Karnında oluşan ağrı iyiye işaret değildi. Ablası çıktıktan sonra mutfağa ilerledi ve minik bir kase gevrek ile öğününü geçiştirdi.

Etrafı toparlayıp odasında bıraktığı telefonu almak için koşar adım odasına ilerledi. Şarjını kontrol ettikten sonra üzerine kargo pantalonunu ve gömleğini geçirdi. Ani bir kararla dışarı çıkıyordu. Ne için dışarı çıkacağını biliyordu ve bu ona iyi gelecekti. Dolabının alt kısımından beyaz converse'lerini aldı. Kapıya ilerleyip uzun bir çaba sonucu ayakkabılarını giydi. Gülümseyerek dışarı çıktığında aklında saçını boyatma düşüncesinden başka hiçbir şey yoktu.

Kulaklıkları takılı yolda ilerlerken kahverengi saçlarından elini geçirdi bir kez. On beş dakika sonunda gelmişti. Kuaför'ün önünde derin nefesler aldı girmeden. Ardından kapıyı açtı ve yanına gelen çalışanla konuştu.

Boş bir koltuğa geçtiğinde yanında ki kişiye pek odaklanmamıştı en azından adını duyana kadar.

"Jisung?" Başını sağ tarafına çevirdiğinde başında ki folyolar ile kendisine gülümseyen sınıf arkadaşını gördü.

"Felix? Senin ne işin var burada?" Şaşkınlığını ses tonuna da yansıtırken karşısında ki çocuğun gülümsemesi büyüdü.

"Saçlarımı boyatmak için gelmiştim. Sarı çok sıktı artık. Kahverengi'ye dönüyorum." Jisung ikinci kez şoka girdi. 3 yıllık sınıf arkadaşını sarışın sanıyordu çünkü.

"Sen sarışın değil miydin? Cidden inanamıyorum." Bu sefer kıkırdadı Felix.

"Hayır değildim. Sen ne için geldin?" Sorusu ile Jisung boğazını temizledi.

"Şey ben de saçlarımı boyatacağım." Felix tam cevap vereceğin sırada araya giren kuaför ile başka bir yere geçmek durumunda kaldı. Ardından geçen zaman dilimi çok monotondu. Felix işi bittiğinde gitmiş, Jisung ise saçlarını boyatmıştı. Eve dönerken sürekli elini saçının içinden geçiriyor ve gülümsüyordu. Ta ki kapının önünde Minho'yu görene kadar.

Gülüşü yüzünde dondu. Adımlarını oldukça yavaş atmaya çalıştı. Konuşmak istemiyordu. Sanki ne kadar yavaşlarsa konuşmaktan o kadar kaçınırdı. Yine de isteği gibi olmadı. Yaklaştıkça gerçeğin farkına vardı.

"Oh, merhaba Jisung." Minho'nun neşeli sesi kulaklarına ulaştığında başını kaldırıp yüzüne baktı.

"Merhaba Minho hyung." Yanından geçip kapıya ilerledi. Anahtarıyla kapıyı açarken Minho anlamaz gözlerle onu izliyordu. Niye son günlerde soğuk yaptığını bilmiyordu küçük çocuğun. Sonuçta kardeşi sayılırdı. Arkasından onu incelerken bir şeyin farkına vardı. Jisung eve girerken dudaklarını araladı.

"Saçların çok güzel olmuş." Jisung çoktan eve girdiğinde duyduğu cümleyle duraksadı. Yine de kapıyı kıçıyla ittirerek kapatmayı akıl etmişti. Kalbine küfürler etmeyi düşünürken ablasıyla göz göze gelince zorla gülümsedi.

"Noona, sende mi buradaydın?" Tek düze sesiyle konuşmayı başarınca kendisiyle gurur duydu.

"Evet bebeğim, biz Minho ile iki gün yazlık evine gidiyoruz. Eşyalarımı almak için geldim." Hızlıca açıklama yapıp kardeşinin yanağını öperek evden çıktığında Jisung duraksadı.

"Saçlarımı fark etmedi bile.." Hayal kırıklığıyla üzerini değiştirdi. Odasında ki boy aynasının önüne geçtiğinde. kendini inceledi bir süre. Yaklaşık yarım saat..

"Bu kadar çirkinken beni sevmesi komik olurdu." Kendi kendine güldü. Ayağında ki şortu ve üzerine tam oturan kısa tişörtünü de inceledi. Kendine acımasız davranıyordu. Ellerini lacivert saçlarından geçirdi. Sertçe yaptı bunu, çekti saçlarını. Kendine gelmeye ihtiyacı vardı ve onu kendine getirecek tek kişi Minho'ydu.

_____________________________________________

Selam, oncelikle okumaya geldiyseniz tesekkurler. Kurgularim pek okunmuyor o yuzden genelde birakiyorum ama bunun konusunu yazmak eglenceli olacak gibi. Bu bolum giris oldugu icin olaylari hemen baslatmak istemedim. Ama aklimda oldukca guzel seyler var. Neyse. Yorum atmayi unutmayin<3

Not: olaylar belirli bir yere kadar yazarın ağzından anlatılmakta.

toxic / minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin