Sabah yüzüne vuran ışıkla gözlerini araladı Jisung. Önce başını sağa çevirdi. Kızı beşiğinde mışıl mışıl uyuyordu. Bugün tam iki aylık olmuştu. O yüzden Jisung'un içinde onu kıpır kıpır eden bir his vardı. Bu sefer başını sola çevirdiğinde boş olduğunu görünce doğruldu. Sevgilisi ortalıkta görünmüyordu. Esneyerek yataktan kalktı. Telefonu eline alıp saati kontrol etti.
"Saat daha altı bile olmamış. Nerede bu adam.." Kendi kendine söylenerek odadan çıktı. Gözlerini ovalayarak merdivenlerden indi. Mutfağa gireceği anda Minho'yu süt annenin odasının önünde görünce geri çekildi. Dikkatle onu izlerken Minho kapıyı tıklattı. Hemen ardından kadın yapmacık gülüşü ve fazla açık(?) geceliği ile kapıyı açınca gözleri büyüdü.
Sinirle yutkunurken Minho da gülümseyerek karşılık verdi kadına. Sonrasında odaya girdiğinde kapı kapandı. Jisung arkasında durduğu duvardan hole tarafına geçti. Hera yukarı da uyuyordu. Şuan Minho'nun o odaya girmesinde hiç bir sebep yoktu. İçini kaplayan kıskançlık duygusuyla birlikte güldü. Sert adımlarla yukarı çıktı. Odaya girdiğinde kapıyı biraz hızlı kapattığı için kızı uyanıp ağlamaya başladı. Jisung kendine engel olamadığı için kızdı bir süre.
"Özür dilerim. Özür dilerim birtanem." Kızını kucağına aldı. Sırtını ritmik hareketlerle ovarken dolan gözlerine küfürler savurdu.
Yaz yavaş yavaş bitiyordu ama sabahları hala sıcak oluyordu. Minik adımlarla balkona yöneldi. Kapısını sürükleyip açtı. Kendisini yerde ki pufun üzerine attığında kızı da susmuştu. Sessizce üstünü düzeltirken alt kattan gelen kadın sesiyle duraksadı. İnleme sesine benziyordu. Fazla çıkmıyordu, sanki kendini tutmak ister gibi.
"Sikeyim." Nefesini dışarı verdi. Kendine engel olmaya çalıştı ama başaramadı. Hızlıca kalkıp odadan çıktı. Aşağı inecekken önüne çıkan Changbin'in kollarına kızını tutuşturdu. Sinirden titrerken basamakları indi. Son basamakta ayağı kaysa da umrunda olmadı. Kadının odasına yöneldi. Odaya daldığında sesi çıkana kadar bağırdı.
"N'apıyorsunuz siz?!!" Odada ki Minho ve Minju şaşkınca Jisung'a bakıyordu. Minho elinde ki pamuğu ve kantaron yağını bırakıp kalktı.
"Jisung? Erken kalkmışsın."
"Erken kalkmak mı?! Minho ne yapıyorsunuz siz? Cidden soruyorum. Sabahın köründe bu kadının odasında ne işin var senin?! Üstelik yarı çıplak sayılacak bir kıyafet giyiyor!"
"Jisung bak." Minju söze girmek isterken Minho araya girdi.
"Jisung. Odadan çıkmıyorsun. Kimsenin yüzüne bakmıyorsun. Herkes senin için çabalarken hala trip atıyorsun. Minju üç gün önce bir kaza geçirdi. Sırtı ve sol bacağı yandı. Haberin yok elbette çünkü o lanet odadan çıkmadın hiç. Bende ilaç, oksijenli su gibi şeyler getirdim. İyi gelsin diye. Niye bu saatte? Çünkü geri kalan saatlerde Hera ile ilgileniyor. Daha doğrusu çabalıyor! Sen ise sadece o odada yatıyorsun! Burdayım çünkü sırtının pansumanını ben yaptım, rica etti! Bana bu kadar güvenmemen kırıcı. Gerçekten kırıcı."
Jisung yanından hızlıca geçip giden adam ile olduğu yerde kalakaldı bir süre. Kendisini suçlu hissetmişti. Haksız yere bağırdığı için fakat asıl suçluluğu gerçekten Minho'ya güvenmemiş olmasıydı. Bakışlarını hala kendisine bakan kadına çevirdi.
"Neden o elbise?" Suratı duvar gibiyken kadın utandığını belli etmek için başını eğdi.
"Yaralarımı kapatmayan tek kıyafetim bu. Diğerlerini pansuman yaparken giyemem. Çıplak da kalamam. En kapalı kıyafetim bu oluyor dolayısıyla. Özür dilerim. Amacım sizi kızdırmak değildi."
Minju put gibi beklerken Jisung yaklaştı. Tek parmağıyla kadının saçını çekip sırtına baktı. Gerçekten büyük ve derin bir yaraydı. Nasıl yandığını bilmese de kötü görünüyordu. Arkasını dönüp odadan çıkarken geride kalan kadın sırıtıyordu.
~
Güneş yavaş yavaş batarken gökyüzünü boydan boya turuncu yapmıştı. Minho elinde ki kahvesiyle gökyüzünü izliyordu odalarının balkonundan. Jisung sabah tartışmanın ardından gelmiş ve yatağa yatmıştı. Bir daha da hiç birşey için çıkmamıştı. Kendisini suçlu hissettiğinin farkındaydı. Güven sorunu yaşaması Minho'yu cidden üzse de kendisi sebep olmuştu o yüzden konuyu daha fazla uzatmayacaktı.
Başını çevirip Jisung'a baktığında cenin pozisyonunda yattığını gördü. Gözleri açıktı ve sarıldığı yeşil peluş kaplumbağasıyla konuşuyor gibiydi. Bir şeyler anlatıyor, peluşuna bakıp kızıyordu. Yavaşça kalktı ve sürgülü kapıyı açtı.
"Beni dinle artık. Önemli." Jisung, Minho'yu görünce sussa da Minho gülümsedi. Yaklaştı. Jisung'un önünde durduğunda yatakta ki çocukta ona baktı. Eğilip kollarıyla vücudunu sardı ve kalktı. Artık sevgilisi kucağındaydı.
"Minho? Ne yapıyorsun?"
"Yemek yiyeceksin. Yine iştahın kapandı. Bir deri bir kemik kaldın."
Jisung gözlerini büyüttü. "Nasıl ya? Çirkin miyim?"
"Çirkin değil bir deri bir kemiksin dedim Jisung. İstesen de çirkin olamazsın."
Odadan çıktı. Aşağı inerken onları gören Felix sırıtarak mutfağa girdi.
"İki aptal aşık geliyor. Bekleyin." Mutfaktakiler anlam veremese de içeri giren iki gençle gülümsediler.
"Aptal aşıklarım." Hyunjin ağlar gibi hoplaya zıplaya gelip sarıldığında Jisung üstünde ki gencin göğsüyle ezildiğini hissetti.
Herkes dolu gözlerle gülümserken Minho, Hyunjin'den kurtulup sevgilisini masaya oturttu.
"Ölüyodum be." Jisung mızmızlanırken içeri giren Minju ve kucağında ki kızla odaklar onlara çevrildi. Jisung hariç diğerleri kadınla ilgilenirken hışımla kalktı. Kızını kadından kurtarıp sandalyelerden birine oturdu.
Minho sevgilisinin yüzünü görünce sırıttı. Jisung şuan bütün gençleri kıskanıyordu. Konuşmasa da bu hali tatlıydı. Chan'a Jisung'un suratını gösterdi Minho. Sonrasında herkes Jisung'a dikkat kesildi. O ise sessizce kızını izliyordu. Birden üstüne gelen ve sarılan altı arkadaşı ile şaşırsa da gülümsedi.
"Grup sarılması.." Minho sessizce mırıldanıp huzurla uzaktan onları izliyordu. Yanında duran Minju ise odağın Jisung'a yöneldiğini görünce sinirlenip odasına gitti.
"Tamam. Tamam kızım boğulacak, çekilin." Herkes gülerek çekilirken Hyunjin ağlayarak sarılmaya devam ediyordu.
"Jisungum da Jisungum."
Minho gülerek Hyunjin'i çekti. "Tamam enayisin. Jisung enayiliğini ona yemek yaparak göster şimdi."
Hyunjin hemen emir almış gibi yemek yapmaya koyulurken Jisung oldukça mutluydu. Gruba döndüğünü hissediyordu. Kızı kucağında sızlanırken arkadaşlarının suratlarını incelemeye dalmıştı. Onları özlediğini fark etti. Jeongin yaklaşıp Hera'yı aldı. Süt annesine götürdü.
"Minju, Hera aç sanırım. Doyurabilir misin?" Kapı açıldı. Kadın kızı alıp yapmacık gülüşüyle kapıyı kapattı. Jeongin mutfağa döneceğinde duyduğu şey ile dondu.
"Acıktın mı bebeğim? Anne seni doyuracak. Hmm..annesi Jisu'yu çok seviyor. Jisu da anneyi seviyor değil mi?"
Jeongin kapıya yaklaştı. Ses boğuk geliyordu ama kadının dediklerini duyabiliyordu.
"Sakın Jisung denilen adamı sevme tamam mı? O babanı bizden çalıyor." Güldü kadın. "Ama çok yakında üçümüz gideceğiz buradan. Jisung olmadan. Minho, ben ve sen. Anne seni ondan koruyacak. Onu aramızdan çekeceğim. Sonsuza kadar. Biz varız. Korkma Jisu'm."
Jeongin eliyle ağzını kapadı duyduklarından sonra. Bir iki adım geri gitti. Sendeleyip merdivenin korkuluğuna tutundu. Kadın kafayı yemişti ve Jisung'u öldürmekten bahsediyordu.
Jeongin buna izin vermeyecekti. Arkasını dönüp evden çıktı ve hastaneye koşmaya başladı. Bir yandan da Yeonjun'u arıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
toxic / minsung
Fanfictionjisung hic olmamasi gereken birine asik olmustu. ablasinin sevgilisine. [mpreg] BITTI !!