2.Bölüm

3K 203 85
                                    

Önceki bölümü atlamayın lütfen...

Çağatay: Geldik biz.

Evde misin sende?

Hakan: Dükkandayım ben :(

Çağatay: A bu kötü oldu.

Ben de belki görüşürüz demiştim.

Hakan: İyi olurdu ya.

Çağatay: Uğrarım yanına bugün.

Zaten benim işim yok burada.

Tanıdık olduğu için gelmiştim.

Hakan: Harika olur aslında.

Canım sıkılıyordu, laflarız.

Çağatay: Tamam o zaman.

Hakan: Tamam :)

Çağatay: Gelince görüşürüz :)

Hakan: Görüşürüzz :)

...

Telefonu masanın üstüne bırakıp, dışarıyı izlemeye başladım. Çağatay'la konuşmaya başlayalı bir hafta olmuştu ve ben bir haftadır çok iyi hissediyordum. Çağatay, tam bana göre, yani benim kafadan biriydi.

Ben öyle boş boş dışarıyı izlerken, Bünyamin girdi içeri, elindeki saplı tepsiyi sallaya sallaya.

"Kendi kendine de sırıtmaya da başlamışsın. Bu sefer kalabalık geldiler galiba." dedi. Takmıştı hayaletlere.

"Sana gelmişler anlaşılan. Ne sırıtması?" diye söylendim.

"Ağzın ve kulakların arasında mesafe kalmamış, hâlâ kim sırıtıyor diyor." dedi ve ekledi. "Çay?" diye sordu.

"Olur." diye kısaca bir cevap verdim. Başıyla onayladı ve tam kapıdan çıkacakken bana döndü.

"Kaç tane?" diye sordu sırıtarak. Yok beni sınıyordu bu.

"On tane." dedim. Başını sallayıp giderken gözlerim büyüyerek baktım ve seslendim hemen. "Lan on tane falan getirme sakın." dedim ama duydu mu emin değilim. Umarım duymuştur.

Telefonum çalmaya başlayınca, arayan kişiye baktım. Beril arıyordu. Fazla bekletmeden açtım telefonu.

"Efendim Beril." dedim. Birkaç gündür aramamıştım. Normalde her gün konuşurduk.

"Beril mi? Aşkıma ne oldu Hakan? Attaya mı gitti?" diye sordu. Trip moduna girmişti.

"Çok müsait değilim, ondan." diye yalan söyledim. Fazlasıyla müsaittim.

"Hem günlerdir aramıyorsun hem de ben arayınca da Beril diyorsun." dedi sitemkar bir şekilde.

"Beril ne diyebilirim ki adın Beril?" dedim ben de. O kadar boş bir muhabbetti ki tartışmaya değmezdi. Ama işte, büyütüyordu.

"Tamam Hakan. Tamam!" diye çemkirdi son kelimesinde ve telefonu yüzüme kapattı. Ne olduğunu, neye bu kadar sinirlendiğini bile anlayamamıştım. Telefonun yüzüme kapatılmasından da nefret ederdim. Bunu daha sonra konuşacaktım onunla. Şu an sağlıklı iletişim kurulacak durumda değildi.

Bir süre sonra, kapıdan içeri giren bedenle kendime geldim.

"Merhaba, kolay gelsin." diyerek içeri girdi Çağatay. Gülümseyerek cevap verdim.

"Merhaba. Teşekkürler. Otursana şöyle." diye koltuğu gösterip ben de yanına geçtim. "Aslında ben sen gelmeden çay söylemiştim ama senin ne zaman geleceğini bilmediğimden bir tane söyledim." dedim ve ayaklanıp kapıya çıktım. Bünyamin de hemen bizim bir dukkan ötemizdeki mağazaya giriyordu.

"Bünyamin! Buraya iki çay." dedim. Başıyla onaylayıp mağazaya girdi. Bünyamin bizim bu sokağın çay ocağında çalışıyordu. Bütün dükkanların çay ihtiyacını gideriyordu.

Çay siparişini verdikten sonra, Çağatay'ın yanına, ona doğru dönük bir şekilde oturdum. O da bedenini bana çevirdi ve sohbet etmeye başladık havadan sudan. Bir süre sonra çaylar geldi. Muhabbette koyulaşmıştı bu süre içinde. Kendiyle ilgili birçok şey öğrenmiştim ve tabii ben de anlatmıştım.

Mesela Çağatay boğa burcuydu. Yirmi yedi yaşındaydı. Askerliğini yapmış, iki yıllık üniversite mezunuydu. Üç kardeşlerdi. Bir abisi, bir de kardeşi vardı. Kardeşi de erkekti. Hiç kız yokmuş.

"Aslında çok isterdim bir ablamın veya kız kardeşimin olmasını." dedi. Gülümseyerek cevap verdim.

"Valla kız kardeşin olması bazen o kadar da iyi değil. Benim var bir tane. Tam cadı." dedim. Dediklerime o da güldü. Bir süre daha boş beleş şeylerden konuştuktan sonra, Sevil'le nasıl tanıştıklarını sorunca, yüzü düştü. Aslında bu merak ettiğim bir şey değildi ama şu anki yüz ifadesinden sonra, aşırı derecede merak etmeye başlamıştım...

Sizce Çağlar neden öyle tepki vermiş olabilir  Hakan'ın sorusuna?

Yorumlarınızı bekliyorum 🌸

BACANAK (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin