Önceki bölümü atlamayın lütfen...
Akşam olmuştu ve ben gergin bir şekilde mesaj bekliyorum. Evet, Çağatay'dan. Bana, Sevil'in nişanı attığını söylememişti. Belki de onu söyleyecekti bu akşam. Yine de o konuyu açana kadar dillendirmeye niyetim yoktu.
Telefonun kilit ekranını dakikada yüz kere aydınlatıp, mesaj gelmiş mi diye kontrol ediyordum. Aslında mesaj gelse sesini duyardım. Ama gergin olunca hareketlerimi kontrol edemiyordum.
Diğer dakikaya geçtiğimde, içeri biri girdi. Kapıya baktığımda, Bünyamin olduğunu gördüm. Elinde yine saplı tepsisi vardı.
"Selamın aleyküm." dedi ve tezgahın üstünde duran boşu aldı.
"Ve aleyküm selam." dedim ve telefonun ekranına geri döndüm. Bünyamin dibime kadar girince, kafamı kaldırdım.
"Ne yapıyorsun lan?" dedim anlamamış bir şekilde.
"Buradan mı geldiler bu kez?" dedi telefona bakarak. Kaşlarım çatıldı. Neden bahsediyordu bu?
"Ne diyorsun be?" diye sordum. Zaten beklediğim mesaj gelmek bilmiyordu. Bir de bu Bünyamin'le uğraşıyordum.
"Seninkiler diyorum. Buradan mı gelecekler?" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Bünyamin. Şu boşu alıp git. Yoksa sana musallat ederim." dedim. Bir şey demeden, arkasına bile bakmadan çıktı dükkandan. Bu komik tavrına güldüm istemsizce. Gerginliğim biraz gitmişti üstümden. Tam yine ekrana bakacaktım ki, mesaj geldiğini telefona. Heyecanla tuş kilidini açtım. Operatör mesajıydı. Mesajda kısa bir göz gezdirdim ve sinirle tezgaha bıraktım telefonu söylenerek.
"Kampanyanıza sokayım." dedim ve beklemeye devam ettim. O mesaj illa ki gelecekti, biliyordum. Telefonu rahat bırakarak, karşımdaki televizyondan bir video açtım. En azından kafam dağılırdı.
Televizyonu izlerken, birden kapıdan içeri biri girdi. Kapıya doğru baktığımda, Çağatay olduğunu gördüm. Onu görünce istemsizce yutkundum.
"Selam." dedi içeri adımını atar atmaz. Ben mesajını beklerken, adam kendisi geldi iyi mi?
"Selam." dedim ben de. Televizyonun sesini kıstım iyice. "Aslında mesaj atmanı bekliyordum." dediğimde gülümsedi.
"Atmıştım aslında." dedi. Hemen telefonuma baktım. Gerçekten de mesaj atmıştı ama ben duymamıştım.
"Şey... Duymamışım." dedim ve duvardaki saate baktım. "Babam birazdan gelir. Ona dışarı çıkacağımı söylemiştim. O duracak burada." deyince başıyla onayladı.
"Tamam ya bekleriz sorun yok." dedi ve içerideki koltuğa oturdu. İki çay söyledim ve babam gelene kadar çay eşliğinde sohbet ettik. Bir yarım saat kadar sonra babam geldi. Dükkanı ona bırakıp çıktık.
Çağatay arabayla gelmişti. Ben dükkana gelirken yürüyerek geldiğim için araba evdeydi. Çağatay'ın arabasına bindik. Kemerlerimizi takarken, gitmek istediğim bir yer olup olmadığını sordu. Farketmediğini söyledim ve arabayı kendi bildiği bir yere doğru sürmeye başladı.
Akşamın dokuz buçuğu olmuştu saat. Babamın namaz çıkışını beklemiştik. Onun için bu saate kalmıştık. Benim için sorun yoktu tabii.
Geldiğimiz yere baktığımda, sık ağaçların olduğu bir yerde olduğumuzu farkettim. Etrafta pek bir yer de yok gibiydi. Bizi öldürüp atsalar şuraya, aylarca bulamazlar.
"Nereye geldik?" diye sordum, oturduğum yerde etrafıma bakarken. Sorumu es geçti ve arabanın kapısını açarken sesini duydum.
"Hadi gel." deyince, ben de indim arabadan tedirgin bir şekilde. Nedensizce ürkmüştüm.
"Allah'ın bile unuttuğu bir yer burası." dediğimde, Çağatay'ın güldüğünü duydum. Sesli mi düşünmüştüm?
"Korkmana gerek yok. Ben yanındayım." dedi ve elimi tutarak yürümeye başladı.
Elimi tutmasıyla kalbim deli gibi atmaya başladı. Beril'le el ele tutuştuğum zaman bile böyle hissetmiyordum. Çağatay'ın elini tutmak hem çok heyecan verici hem de çok güvende hissettiriyordu.
Birkaç dakika yürüdükten sonra, dalga sesleri gelmeye başladı kulağıma. Karşıya doğru baktığımda, sonsuz karanlığı andıran bir deniz vardı. Kenardaki yerleşkelerin ışıkları denize vuruyor ve görsel şölen yaratıyordu. Dolunay bile olduğu gibi denize vuruyordu. Denizden gelen tatlı esinti iliklerime kadar işliyor gibiydi.
"Çok güzel." dedim ve bir iki adım attım. Elim hâlâ Çağatay'ın elinde olduğu için o da benimle adımladı.
"Seveceğini biliyordum." dediğinde yüzüne baktım.
"Sevmek ne kelime ya bayıldım!" dedim yüzümdeki büyük gülümsemeyle. Deniz aşığı biri olarak buraya gerçekten bayılmış ve neden geldiğimizi unutmuştum. Çağatay ve deniz... Kesinlikle bir rüya kadar güzeldi.
O an hissettiğim şeyler beni korkutmadı desem yalan olur. Çağatay gerçekten çok hoş biriydi. Her kız onun gibi bir sevgilisi olsun isterdi.
Birleşmiş ellerimize baktım. Sıkı sıkı tutuyordu elimi. Bu beni gülümsetti. Hoşuma gitti onunla bu şekilde olmak. Sanırım ben kendimi çoktan kaptırmıştım elimi sıkı sıkı tutan adama.
Sanırım ben bacanağımdan hoşlanıyordum...
Hakan geçmiş olsun bebeğim...
Yorumlarınızı bekliyorum 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BACANAK (BxB)
RomansaMüstakbel baldızımın, nişanlısına aşık olmak mı? Asla düşündüğüm bir şey değildi... Eşcinsel Kurgu 10.04.2022